ANKARA'DA HACETTEPE-EFSANE ÖRNEĞİ
Yaşlı Ankaralılara sorarsanız "Ankara" adının Farsça "üzüm" anlamına gelen "Engûr" den geldiğini, Ankara'da çok üzüm yetiştiği için buraya "Engûrî" dendiğini, bu adın zamanla "Ankara" olduğunu söylerler. Tarihçilere gelince, onlar bu adın, Hititler devrinde "Ankuva", klâsik devirlerde de "Ancyre" veya "Latince gemi çapası demek olan "Ancora"dan geldiğini, bu şehrin milâttan önce 1200 yıllarında Frigya kralı Midas tarafından kurulduğunu söylerler.
Mitolojideki Kral Midas efsanesi, bu gün Ankara'da, diğer bir şekli ile söylenir. Efsaneye göre, Kral Midas, şarap ilâhı Baküs'e "yahut Diyonizos'a" bir iyilikte bulunur. Bundan çok memnun olan Baküs, Kral Midas'a, kendisinden bir şey dilemesini söyler. Dünya malına tamahı olan ve altını çok seven Midas, fırsatı kaçırmaz: "Dokunduğum her şeyin altın olmasını isterim" der. Baküs, onun tamahına gülerek: "Peki" der. Artık, Kral Midas, neye elini sürerse, altın olur. Yerden bir taş alır, altın olur. Ekin başaklarını koparır, altın taneler avucuna dökülür. Sevinerek sarayına koşar, kapıya dokunur, tokmak altın kesilir. Uşaklarına güzel bir yemek yapmalarını emreder. Sofra, kızartmalar, meyvelerle donanır. Midas büyük bir iştiha ile yemeklere el atar. Hepsi altın olur. İşte o zaman hatasını anlar, pişman olur. Baküs'e yalvarır: "Kusurumu bağışla, beni bu altın felâketinden kurtar." der. Baküs, haris kralın hâline acır. Gediz nehrinde yıkanmasını söyler. Midas, nehirde yıkanır ve başına gelen musibetten kurtulur.
Aradan yıllar, yüzyıllar geçmiş, Ankara Türklerin eline geçmiş, İslâmlaşmış... Devirler, insanlar değişmiş ama efsane yaşamış. Fakat başka bir kılık, yarı bir inanç içinde bir "Hacettepe" efsanesi.
Hacettepe, Ankara'nın ortasında, yüksekçe bir tepedir. Bir zamanlar, sevgililerin buluştukları, kavuşmaları, evlenmeleri için el açıp dua ettikleri, hacette bulundukları bir yerdir.
Ankaralı ninelerin anlattığı efsane şöyle:
Bir zamanlar Ankara'nın çok tamahkâr, gözünü dünya malı bürümüş bir sultanı varmış. Her sabah bu tepeye çıkar, Tanrı'ya el açar, hacetini söyler: "Neyi tutsam altın olsun." diye yalvarırmış... Bir sabah, tepede Hızır'ı karşısında buluvermiş. Hızır: "Peki, demiş. Git sarayına, neye dokunursan altın olacak..." Sultan sevinerek gitmiş... Neye elini sürerse altın oluyormuş. Sofraya oturmuş, ekmeğe el atmış, altın olmuş. Yemeğe dokunmuş, altın olmuş. Başlamış ağlamağa... Derken, Hızır yine görünmüş: "Neye ağlıyorsun?" demiş. Sultan: "Neye dokunsam altın oluyor. Açlıktan öleceğim... Beni kurtar." diye yalvarmış... Hızır: "Bu sana bir ders olsun. Git, hacette bulunduğun tepede yıkan, abdest al, iki rekât namaz kıl, eski hâline dönersin..." der. Bunu yapar ve altın belâsından kurtulur.
Tepeye de "Hacet Tepesi" derler.
Mehmet ÖNDER
(Anadolu Efsaneleri)
İLGİLİ İÇERİK
KEREM İLE ASLI EFSANESİ - EFLATUN CEM GÜNEY
PROMETEUS, ZEUS EFSANELERİ YUNANLARIN MI?-MİRZA HACIYEV
KÖROĞLU SIRRI : EFSANEDEN HAKİKATE-MİRZA HACIYEV
AĞRI DAĞI EFSANESİ ÖZETİ- YAŞAR KEMAL