Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

OTURUM BAŞKANI - Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve sayın dinleyiciler; bugün burada millî egemenlik düşüncesinin gelişimi konulu paneli yönetmek üzere bulunuyoruz. Bu panele katılacak hocalarımızı, kıymetli öğretim üyelerimizi tanıtmak istiyorum:

Profesör Dr. Orhan Aldıkaçtı, İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Dekanı

Profesör Dr. Mümtaz Sosyal, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi

Profesör Dr. Hasan Koni, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve ben Doçent Doktor Ergün Aybars Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi.

Sayın Rektörümüzün ve Sayın Meclis Başkanımızın yapmış oldukları konuşmalardan meselenin özü anlaşılmış bulunuyor. Ben birkaç karakteristik noktayı belirttikten sonra, panelistlerimize söz vere­ceğim; ancak, önce metodumuzu belirtmek istiyorum: Panelimizde her konuşmacı için 15'er dakika söz hakkı kabul edilmiştir. Birinci turdan sonra, dinleyicilerimizden soru sormak isteyenler olursa, kısa olmak kaydıyla, sorulara panelistlerimiz yanıt vereceklerdir.

Sayın Rektörümüzün ve Sayın Meclis Başkanımızın konuşmalarından anlaşılan bir durum, millî egemenlik meselesi, kendisinden otoriteden aldığını ileri süren bir sistemin yıkılıp, yerine, yakın çağlar adını verdiğimiz bir çağı oluşturan yeni bir modern dünya görüşünü getiren bir sistemin gelmesidir. Bu sistemin ortaya çıkışının olayı 1789' dur. Hiç kuşkusuz bunun soysal, ekonomik kökenleri çok daha gerilere gider. Ancak, genelde dünyada ve Batı Avrupa'daki bu egemenlik kavramının ortaya çıkışını ele alacak değiliz. Özelde, Türkiye'de bunun üzerinde duracağız. Ancak, bu iki karakteristik sistem değişikliğini isimlendirmek gerekirse, 1789'dan önce, gerek Hıristiyan dünyasında, gerek İslam dünya­sındaki bu sistemin teokratik sistem olduğunu, bundan sonra gelen sistemin ise, millî egemenlik, insan hakları sistemi diyelim, bunun da, bir kelimeyle, lâik sistem olduğunu görüyoruz.

Şimdi, bu kısa tanıtımdan sonra sözü demin yaptığımız sıraya göre vermek istiyorum. Söz, Sayın Profesör Dr. Orhan Aldıkaçtı'nın. Buyurun Sayın Aldıkaçtı.

Prof. Dr. ORHAN ALDIKAÇTI - Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Sayın Başkanı, sayın milletve­killeri, Sayın Vali Muavini, Sayın Komutanım, Sayın Büyükkent Belediye Başkanı, sayın davetliler, genç öğrenci arkadaşlarım; Samsun'da başlayan ve İzmir’de sonuçlanan millî egemenlik haftası, Sayın Rektörümüzün ve Sayın Meclis Başkanımızın açıklamalarında belirttikleri gibi gayet önemli bir özellik taşımaktadır. Bu özellik de amacın millî egemenlik kavramının millete mal edilmesi, millete anlatılması, bilinçlendirilmesidir. Bu toplantıları düzenledikleri için, eğitimde bu yolu açıtları için Türkiye Büyük Mil­let Meclisi Başkanlık Divanına bir anayasacı olarak sadece teşekkür ve şükran borcumuz vardır. Te­mennim, bu toplantıların devam etmesi ve demokrasi kavramının içeriğinin millete anlatılması ve ger­çekte, mayasında, kökünde demokrasi inancı bulunan milletimizin bu teknik şekilde de değerlendirile­bilecek bir düzeye varmasıdır.

OTURUM BAŞKANI - Teşekkür ederim.

Efendim, söz, Sayın Prof. Dr. Mümtaz Soysal'ın buyurunuz!

Prof. Dr. MÜMTAZ SOYSAL - Sayın Başkan, sayın konuklar, öğrenciler; "öğrenciler" diyorum, çünkü öğrenmek ve öğretmek kavramlarıyla söze başlamak istiyorum.

Sanıyorum öğrenmenin en iyi, en sağlam yolu düşe kalka öğrenmektir. Düşe kalka öğrenilen şeyler kolay kolay akıldan çıkmaz. İnsan bir daha düşmemek için iyi öğrenmeye bakar. Onun için, çocuk düşe kalka buyur, insanlar düşe kalka öğrenirler, toplumlar da düşe kalka öğrenir.

Sanıyorum biz toplumca bazı kavramları düşe kalka öğreniyoruz. Örneğin "anayasa" kavramını, anayasa yapmak ışını, yavaş yavaş anayasa yapmamaya doğru öğreniyoruz. Çünkü görüyoruz ki anayasa yapa yapa çok fazla bir şey kazanmış olmuyoruz, çok fazla bir şeyi gerçekleştirmiş olmuyoruz bazen sorunlar biraz daha Çapraşıklaşıyor, Onun için, toplumca daha az anayasa yapmayı, ama daha sağlam sonuçlara varabilmek için bazı şeyleri anayasalar olmadan da öğrenmeyi öğreniyoruz, anayasalarla her şeyin çözümlenemeyeceğini öğreniyoruz, anayasaların her şeye yön veremeyeceğini, özellikle bu günlerde içinde yaşadığımız olaylar dolayısıyla düzenlemek istediğimiz şeylerin anayasa ile pek düzenlenemeyeceğini, bazen pekâlâ denetimden çıkabileceğini, anayasaya konmuş olan hükümlerin bazı şeylere engel olamayacağını, özellikle toplum dinamizmini durduramayacağını, belirli yöne yönlendiremeyeceğini ya da tam anlamıyla yönlendiremeyeceğini öğreniyoruz.

Sonra öğrendiğimiz şeylerden biri, anayasaların mutlaka bir toplum sözleşmesi olması gereği; yani yukarılardan bakıp topluma bir anayasa biçmek, ondan sonra da toplum bu anayasanın içinde yürüsün demek her zaman başarılı olmuyor. Daha başarılı formül herhalde anayasayı hep birlikte, herkesin katılmasıyla, herkesin rızasıyla yapmaktır tarzında bir dersi yavaş yavaş toplum olarak öğreniyoruz.

Bu arada, anayasaların yapımında, özellikle bizim anayasalarımızın, istiklal Mücadelesinden sonraki anayasalarımızın yapımında önemli bir kavram olan "ulusal egemenlik" kavramını da, sanıyorum kürsülerden, toplantılardan edindiğimiz sözlerle değil, yine toplum olarak düşe kalka öğreniyoruz. Gerçek anlamıyla ulusal egemenlik nedir, ne olmalıdır; bunu öğreniyoruz.

OTURUM BAŞKANI - Konu, tabiî çok geniş bir konu. Ulusal egemenlik, demokrasi meseleleri ele alındıkça sorular ve yorumlar değişebiliyor. Bugünkü anayasamızın ve bundan önceki anayasala­rımızın hazırlandığı dönemler, belirli olağanüstü tehditlerle, onların sonucunda ortaya çıkmış olan dö­nemleri ihtiva eder. İlk Anayasamızın istiklal Savaşı içerisinde hazırlanışı, 1961 Anayasamızın bir dö­nemin sonucunda hazırlanışı, 12 Mart Dönemi'nin Anayasası ve son anayasamızın, dikkat edilecek olursa, hep olağanüstü bir dönemin, tehdidin sonucuyla bağlantılı olduğunu görmekteyiz.

Ben sözü Sayın Yaşar Gürbüz'e bırakıyorum.

Prof. Dr. YAŞAR GÜRBÜZ - Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Sayın Başkanı, değerli konuklar, sevgili öğrenciler; bu panelin başlığına uygun olarak, ulusal egemenlik düşüncesinin tarihî gelişmesini kısaca ele alacağım. Bu konuda önce egemenlik düşüncesi üzerinde duracağım, egemenlik düşünce­sinin geçirdiği tarihî gelişmelere, değişimlere kısaca değindikten sonra, onun 18 inci yüzyıldan başla­yarak iki açıklanış şeklini ele alacağım. Bu iki şekil, bildiğiniz gibi, ulusal egemenlik ve halk egemenliği kavramlarıdır. Farklı felsefelerden hareket ederek, farklı sonuçlara varan bu iki teoriye kısaca değine­rek, ulusal egemenlik ve halk egemenliği düşüncelerinin bugünün modern devletlerinde nasıl telif edil­diklerini göstermeye çalışacağım. Son olarak, bu iki kavramın, yeni anayasamızdan da örnekler vere­rek, bizde nasıl birleştirildiğini kısaca açıklayacağım.

Egemenlik, nüfus ve ülke ile birlikte devleti oluşturan öğelerden bir tanesidir. Devletin oluşabilme­si için belirli bir toprak parçası üzerinde yerleşmiş, bilerli sayıdaki insanlar üzerinde tek ve manhasır bir siyasal otoritenin kullanılabilmesi gerekir. Bu, devletin içinde en üst yetki, emir, kumanda ve yaptırım, uygulama yetkisidir. Egemenliğin dışa karşı görünüşü ise bağımsızlıktır, yani devletin değer devletlere bağlı olmaması, kendi serbest iradesiyle uluslar arası alanda kabul ettiği sınırlamalar dışında hiçbir sınırlamaya tabi tutulmamasıdır.

Hepinize saygılar sunarım.

OTURUM BAŞKANI - Sayın Yaşar Gürbüz konuşmasını tam zamanında noktaladılar. Şimdi söz Sayın Hasan Köni'nin.

Prof. Dr. HASAN KONİ - Ben daha da kısa zamanda noktalayacağım; çünkü 1 saatten fazladır konuşuluyor, tahammül gücünün ne demek olduğunu da biliyorum.

Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri ve sayın dinleyiciler; benim konum, demokrasilerin temeli olarak ulusal egemenlik, Tarihî bir perspektiften sonra demokrasi kavramı üzerinde durmaya çalışaca­ğım.

Bütün siyasal sistemlerde iktidarlarını siyasal değerlere dayanarak meşrulaştırma çabaları vardır. Egemenlik kavramı da, bu meşrulaştırma sistematiği içinde uzun süren tarihî bir gelişme sonucu orta­ya çıkmıştır. Sosyal, ekonomik ve tarihî gelişmeler içinde ortaya çıkan toplum kesimleri iktidarları ko­nusunda kendi görüşlerini de beraber getirmişlerdir ve böylece meşrutiyetlerini sağlayabilmişlerdir. Bir yazarın dediği gibi -bir yazarın dediği gibi diyorum, galiba Mümtaz Bey söylüyor- bütün insanlık tarihî başlangıçta soyut ve bir kesimin egemenliği için kurulan kavramı somutlaştırmak ve onu mümkün ol­duğu kadar tabana yaymak, yani halk egemenliğine dönüştürmenin idealinin tarihidir.

Teşekkür ederim.

OTURUM BAŞKANI - Sayın konuşmacıya teşekkür ederim.

OTURUM BAŞKANI - Zamanımız gerçekten çok ilerledi; hiç ara da vermedik ve veremeyeceğiz. Hemen tartışmalara geçmek istiyorum. Soru sormak isteyenler olursa lütfen soruyu kime yönelttiklerini belirterek, soruyu tevdi etmek zorluğundan beni kurtarsınlar.

Soru sormak isteyen varsa buyursun...

Bir öğrenci arkadaşım zannedersem:

BİR ÖĞRENCİ - Hocamız Aldıkaçtı'dan sormak istiyorum.

Efendim; biz Batı'dan medenî kanunu, ticaret kanununu, hatta ceza kanununu İtalya’dan çok az değişiklikle aldık. Fakat Batı'dan yepyeni bir anayasayı kopya almadık. Bazı yerlerden esinlenerek; örneğin Fransa'dan esinlenerek aldık. Neden Batı'dan böyle komple, iyi yapılmış bir anayasayı kendi bünyemize uygun olarak -sert veya yumuşak bir anayasa- bir anayasa almıyoruz da, kendimiz yapma yoluna gidiyoruz?

Mümtaz hocamızın söylediği gibi, mademki anayasa yapmayı bilmiyoruz, neden bu yola gitmiyo­ruz? İzah eder misiniz efendim?

OTURUM BAŞKANI - Buyurun sayın hocam.

Prof. Dr. ORHAN ALDIKAÇTI - Arkadaşımın çok önemli sorusuna teşekkür ederim.

Evvela bir şey açıklamak istiyorum: Sosyal arkadaşım "Bizim Anayasamız yumruk yiye yiye bü­yüyor" dedi. Ben de bunu öğrencilerimize Karadenizli olduğum için daha açık ir şekilde söylerim. De­rim ki: Bizim Anayasamız yahut bizim demokrasimiz ana rahminden sokağa düşen -doğrudan doğru­ya- bir çocuktur. Orada mahalle kavgaları içerisinde büyüyor. Arada sırada anasından babasından dayak da yiyor. Binaenaleyh, bu oluşma içerisinde sağlam ve gürbüz bir rejim meydana gelecektir, anayasa düzeni meydana gelecektir. Bundan şüphem yok.

OTURUM BAŞKANI - Teşekkür ederim Sayın Hocam.

Bir cümle ilave etmek istiyorum: Bugün burada anayasamızı, geçmiş tecrübelerimizi tartışıyoruz. Hiç unutmayalım ki bu yöntem, ancak özgür toplumlarda, demokrasi ile yönetilen toplumlarda görülebi­len bir yöntemdir. Bunun dışındaki toplumsal düzenlerde böyle bir açık oturumu, böyle bir tartışmayı göremeyiz, göremezsiniz. Hatta bu bakımdandır ki, anayasamızın bir maddesindeki "Komünizm, fa­şizm ve şeriatçılığa karşı" -ki üç birbirinden farklı sistemi aynı cümle içinde görüyoruz; çünkü birleştik­leri tek nokta vardır; antidemokratik olmalarıdır- hüküm bu nedenle konmuştur.

Yeniden soru sormak isteyen var mı efendim?

OTURUM BAŞKANI - Lütfen efendim, ikili tartışma yok.

Çok teşekkür ederim. Zamanımız çok ilerliyor, Bu bakımdan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri­miz öğleden sonra hareket edecekler. Sorular kısmını kapatıyorum.

Kaynak: TBMM KÜLTÜR, SANAT VE YAYIN KURULU YAYINLARI N0.23

 

İLGİLİ İÇERİK

10.SINIF SUNU TARTIŞMA PANEL SLAYTI

PANEL ÖRNEĞİ

PANEL ÖRNEĞİ

AÇIK OTURUM, PANEL, FORUM, SEMPOZYUM

SON EKLENENLER

Üye Girişi