Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

ANLATIMDA BAKIŞ AÇILARI


METİNLERDE ANLATIM
 
Anlatım; düşüncenin, duygunun kısacası sözle, davranışla, jest ve mimiklerle karşıdaki alıcıya ulaştırılmasıdır. İnsan, iletişimi sağlamak için karşıdakine bir şeyler anlatır veya karşıdakinin anlattıklarını anlamaya çalışır. En yaygın iletişim şekli, sözlü veya yazılı olarak karşıdakine bir şey anlatmakla oluşur.
 
Edebi eserde anlatma, bir olay çevresinde gelişir. Bu olay, f arklı durumların ve ruh halinin dile getirilmesi çevresinde metinde ifadesini bulur.
 
Anlatmaya bağlı edebi metinlerde yazar anlatma görevini bir anlatıcıya yükler. Okuyucu bütün olup biteni bu anlatıcı aracılığı ile öğrenir. Bu anlatıcı tamamen kurmaca bir kişidir. Her yazarın farklı bir üslubu olduğu gibi her metnin anlatıcısı da farklıdır.
 
         Edebi metinlerde bakış açıları, anlatıcının kahramanları karşısında farklı tavırlar almasını sağlar. İlahi bakış açısında, anlatıcı her şeyin bilgisine ve görüşüne sahiptir. Gözlemcide  ise sadece bir gözlemcidir. Birinci hal, ikinci hale göre  anlatıcıya kahramanlarını daha çok yargılama imkânı verir. Bakış açıları, okuyucunun olay karşısındaki tavrını da etkiler. Bakış açısı değiştikçe okuyucunun olaya katılım tarzı değişir.
 
Anlatmaya bağlı edebi metinlerde üç tip anlatıcı ve bakış açısı vardır:
 
a) İlahi bakış açısı,
b) Kahraman anlatıcının bakış açısı,
c) Gözlemci anlatıcı bakış açısı,
 
NOT: Bir metnin bakış açısını bulabilmek için “Olan biten kimin gözünden ve kime göre anlatılıyor?” sorusunu sormalıyız.
 
 
1- İLAHİ BAKIŞ AÇISI
 
* Anlatıcı olayların içerisinde yer almaz.
* Anlatıcı olaylara dışardan, müdahale etmeden, geniş bir perspektiften bakar.  
* Her şeyi bilen bir anlatıcının bakış açısıdır.
* Anlatıcı kişilerin zihinlerinden geçenleri, geçmişte yaşadıklarını, en gizli mahrem bilgilerini bile bütün ayrıntısı ile bilir. 
* Anlatıcı, olayları anlatır, istediği yerleri özetler.
* Bu durumda anlatıcı, kahramanlardan daha fazlasını bilir.
* Anlatıcı olaylara tam olarak hakim olduğu için olayları yorumlama gücü diğerlerine göre daha güçlüdür.
* Üçüncü ağızdan anlatım vardır.                                                               
 
ÖRNEK METİN:1
Erdem arkasına bakmadan yürüyordu.  Sinirliydi. Belli ki onu çok kızdırmışlardı. Öfkesi her halinden belli oluyordu. Eliyle garip işaretle yaparak hızlı hızlı yürüyor, bir yandan da eve gidince neler yapacaklarının bir bir planını yapıyordu. İntikamını mutlaka almalıydı. Bu yapılanlar asla onların yanına kalmamalıydı. İlk olarak Ahmet’e nasıl bir ceza verebileceğini düşündü. Mutlaka işe Ahmet’ten başlamalı diyordu içinden. Çünkü onu en çok onun kalleşliği yıkmıştı. Hâlbuki Ahmet onun yıllardır can ciğer dostuydu. Yediği içtiği ayrı gitmezdi. Ne oldu da böyle iki kanlı bıçaklı düşman olmuşlardı.
 
ÖRNEK METİN:2
 "Sermet Bey, bir hafta sıbra kalabalık ailesiyle köşke taşındı. Halis bir zevk ehliydi. Her gece çalgı, çağanak, yemek, içmek, keyif, sofa gırla giderdi. Daima kadın akrabalarından kadın erkek 4-5 misafiri bulunuyordu. Sermet Türkiyeliydi fakat Avrupalıların "gündüz cefa gece sefa " düsturumu kabul etmişti. Çocukları mektebe giderdi. Kızlarını büyük ticarethanelere katip diye yetiştirmişti.

ÖRNEK METİN:3

Ay’ı Boyamak “Hasan Özçakar, işsiz günlerinden birinde, boyu yararsız ve dural anların yüküyle daha ufalmış, almayıvermeyi, yürümeyi, yani bir şeyi değiştirmeyi unutmuş kollar ve bacaklarla oturuyordu. Öyle bir şeyi bir şeye bağlamayan bir zaman aralığında. Sonra elleri, bir durumdan başka bir duruma geçmeye yarayan özelliklerini hatırladılar. Uzanıp aldığı gazetedeki bir ihale ilanında, Kızılay binasının tepesindeki ayın “kapalı zarf usulüyle” boyatılacağım okudu. İşte bir iş, belki de zengin olmaya ilk adım. Hemen davranmalı, kaçırmamalı bu fırsatı, kolları, bacakları oynatmak, yararlı olmalı, diye düşündü, ufak boyu uzadı az. Oturdu, büyük bir özenle Kızılay Genel Müdürlüğü’ne yazdı teklifini. İşi alacağına pek güveni yoktu; neden olsun? Soyut bir şey değildir güven. Bir şeyin yerine konan, bir şeyin bir şeye dönüşmesidir; örneğin bir gümüş şamdan güvene dönüşür, bir ev, bir kat yeni elbise, ya da fiyakalı bir iş, dolgun bir aylık, bütün bunlar güvene dönüşebilir şeylerdir. Hasan Özçakar’ın güvene dönüştürebileceği bir şeyi yoktu, boyu poşu bile. Sonra, ne boyacıydı, ne de boyadan, boyamaktan anlardı; bir şeyden anlamak da güvene dönüşebilir. İşte güvensizlik ve umutsuzluğun verebileceği ataklıkla, gelecek yeni güvensizliklerden, umutsuzluklardan korkmadan yazdı teklifini, aklının alabileceği en ucuz parayı istedi, on yıl da garanti verdi.”

Sevgi SOYSAL


 
2- GÖZLEMCİ BAKIŞ AÇISI
 
* Anlatıcı olayların içerisinde yer almaz.
* Olayları bir kamera tarafsızlığı ile anlatır.
* Anlatıcı, olayları sadece dışarıdan gözlemleyen bir şahit konumundadır.
* Görünüşte tarafsız olan bir şahit gibi olup biteni anlatır. 
* Bu durumda anlatıcı, kahramandan daha az şey bilir.
* Anlatılanlar görülenden başka bir şey değildir.
* Gizli kalmış duygulara, hayallere ve kişinin iç dünyasındaki çatışmalara fazla yer verilmez.
* Üçüncü ağızdan bir anlatım vardır.
 
ÖRNEK METİN:1
      Gani, bildiği bütün duaları birer birer okuyarak atladı havuza. Yüzmeye başladı. Gittikçe güçten düşüyordu. Güç bela karşıya ulaşabildi. Havuzun diğer ucuna varınca derin bir nefes aldı. Rahatlamıştı. Bir süre dinlendi, soluklandı. Çevreyi seyretmeye başladı. Taştan yapılmış aslan heykeli karşısındaydı. Kuşkulu kuşkulu yaklaştı. Gücünü toplayıp heykeli sırtladı. Yine, okuyarak bildiği bütün duaları, dağa yükselen dik yokuşa doğru yürümeye başladı. Yokuş soluğunu kesiyordu. Oldukça dikti. Omzundaki heykelse sanki gittikçe ağırlaşıyordu. Nefes nefese kalmıştı. Durup dinlenmek istedi. Sonra vazgeçti. Nihayet dağın doruğuna varmıştı. Oflaya puflaya heykeli taşıdı doruğa. Yere koyar koymaz aslan dile gelip kükredi. Öyle bir kükreyişti ki bu, dört bir yana korkunç bir gürültü halinde yayıldı. Dağın arkasında büyük şehirler vardı. Aslanın kükreyişi kentlere kadar ulaştı. Sesi duyan bir gurup insan Ganim 'in bulunduğu yere doğru geliyordu. Ganim şaşkınlık içindeydi. Bir aslana; bir de üzerine doğru gelen kalabalığa bakıyordu. Hiç bir şey anlamadı. Kalabalıktan çok korkmuştu.
                                                                                                                                  (KELİLE VE DİMNE’DEN)
 
ÖRNEK METİN:2
Erkekler düğün evindeki bir odaya tıkılmışlardı. Kapıdan başka hiç bir yerden ışık almayan , toprak tabanlı odanın kenarında alçak bir sekinin üstünde şehirden getirdiği iki misafiriyle hancı Yakup Ağa oturmuştu. Düğün sahibi güveyinin büyük kardeşi - dört yana koşup ortalığı idare, misafirlere ikram ediyor, kapıya yakın bir yerde panikleyip duran ihtiyar bir aşığa :" Ne duruyorsun çalsana ! " diye sesleniyordu. Yirmi beş otuz kişi küçük odanın kenarlarına sıkışıp oturmuşlar ve ortada ancak bir buçuk adım eninde ve boyunda bir yer : açık bırakmışlardı.

ÖRNEK METİN:3

“Daha aşağıda, pancurları açık maviye boyalı, o beyaz badanalı evde, Melâhat Ablalar otururdu. Yaşlı anasının babasının biricik kızı Melâhat Abla. Tek katlı evin sokağa bakan odası Melâhat Abla’nındı. Sokak pencereleri önünde, bir duvardan bir duvara uzanan, üstü tek kırışıksız, saçakları dantelli beyaz örtülerle kaplı, kenarlarında Melâhat Abla’nın kendi eliyle işlediği yastıklar dizili minder. Ovula ovula aşınmaya yüz tutmuş pırıl pırıl döşeme tahtaları. Minderin önünde küçük, tertemiz bir kilim. Daima taze badanalanmış duvarlarda kartpostallar. Melâhat Abla’nın ilkokul hatıraları... Üzeri beyaz işlemeli örtülerle kaplı tahta bir masanın üstünde ucuzundan bir ayna ile krepon kâğıdından yapma güller.”


 
3- KAHRAMAN ANLATICI BAKIŞ AÇISI
 
* Anlatıcı, hikâyenin bir kahramanıdır.    
* Hikâyeyi bize kendi bakış açısından anlatır.
* Anlatıcı gördüğünü, duyduğunu, bildiğini anlatır.
* Kişinin olaylar karşısındaki tutumu, çatışmaları, düşünceleri birinci kişi ağzından  verilir.
* Bu durumda anlatıcı ve kahraman eşit bilgiye sahiptir.
* Birinci ağızdan anlatım vardır.
 
ÖRNEK METİN:1
      Babamın bu günlerde eve geleceğini biliyordum. Çünkü ne zaman gelecek olsa birkaç gün öncesinden telefon eder, bir ihtiyacımızın olup olmadığını sorardı. Yine öyle yaptı. Dün aradı ve bir ihtiyacımızın olup olmadığını sordu. Ben de tatile girdiğimiz için bir bisiklet istedim. Ertesi gün bütün gün evin arkasındaki tepenin üzerinde gezindim durdum. Çünkü bu tepeden köyün tamamını görmek mümkündü. Babamı da geldiğinde buradan göreceğime emindim. Akşam olduğunda tüm hayallerim suya düşmüştü. Yanılmıştım. Babam gelmemişti. Ama yarın yine bekleyecektim.
 
Babam her sabah biz uyanmadan, karanlıkta kalkıyor, hiç bir şey yemeden ekmeğini alıp yola çıkıyordu. Akşam hava kararırken yalıdan dönen toplayıcılarla oda dönerdi. Her gün altı liraya kadar gündelik alıyordu galiba. O parayla köyün bakkalından yiyecek öteberi alırdık.

ÖRNEK METİN:2
“Bavulum elimde, ıpıssız sokakta, ortada kaldım. Tekerlekler, atlar göçük sesler çıkararak uzaklaştılar hızla. Yok oldular. Bir yumuşaklığa dalıvermiş gibi. Sesler hiç yankılanmadı. Evler, duvarlar kaskatıydı. Çinko oluklar, çatıları kris­tal parıltılarla çevreliyordu. Ortalıkta bir köpek bile yoktu. Ipıssızdı her yan. Orada çömeldim.
Bu evin tokmağı böyle el biçiminde miydi?
Tunçtu el. Kara binek taşı burada mıydı? Bilye çukurlarımızı doldurmuşlar. Duvar boyunu yokladım. Kardeşimin başını bu sokakta yarmışlardı. Kan izleri yok olmuş. Çember izleri­miz yok. Bizim evin kapısı pürüzlüydü. Boyanmış. Kül rengi ya da yeşil. Soğuk. Budak yer­leri vardı. Budağın birini ben çıkarmıştım. Sokaktan gelip geçenlere su püskürtürdüm oradan. Babam âşık oynamamı yasaklamıştı.
Karınlarına kurşun dökülü, kınalı, mavili, yeşilli, benek benek, şarap rengi âşıklar. Kemiğin çıkardığı tok ses. Ne kadar aşığım varsa, bir sepet doluşuydu, hepsini yakmıştı. Evin içi pis pis, yanık kemik kokmuştu.”
                                                                                                                                                                                                   Vüs’at O. BENER

ANLATMAYA BAĞLI EDEBİ METİNLERDE DİL
* Anlatmaya bağlı edebi metinlerde dil, bilinen bütün özellikleri ile karşımıza çıkar.     
* Kullanılan edebi dilin metnin yazıldığı dönem, sosyal hayat, edebi zevke göre değişiklik gösterir.
* Dil, tema ve verilen mesajla ilgilidir.
* Dil şiirsel işlevi ile kullanılır.
* İletişim aracı metindir.
 

SON EKLENENLER

Üye Girişi