Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

MAKALE ve ÖZELLİKLERİ

Makale, bir fikri, bir bilgiyi, ya da bir maksadı her­kese ulaştırmak amacıyla gazete, ya da dergi sütunlarına konan bir yazı türüdür. Makale her alanda, her konu üzerinde yazılabilir. Yakın zaman içinde olup biten siya­sal, ekonomik ve sosyal davranışlar üzerinde makale ya­zılabileceği gibi, geçmişe ait incelemeleri ve bilimsel araş­tırma sonuçlarını haber veren makaleler de yazılabilir.

Yalnız makalelerin edebî ve mesleki olmak üzere iki bölüğe ayrıldığını hatırdan çıkarmamak gerekir. Edebî makaleler, ediplerle edebiyattan anlayanlar tarafından ya­zılırlar.

Makalenin öteki türlerden ayrılan en önemli özelliği, işlediği fikri, ortaya koyduğu birtakım kanıtlarla ispata çalışmasıdır, örneğin siyaset ve memleket idaresi hakkın­da makale yazan bir yazar, terör idaresinin kötülüğü ko­nusunu işlerken, önce kendi düşüncelerini ortaya koyar. Terör idaresinin fenalığını, memleketi uçuruma götür­mekte olduğunu anlattıktan sonra, böylesi bir tutuma bağlanmış olan bir idarecinin, önünde sonunda kellesini vereceğini belirtir. Bu düşüncelerinin doğruluğunu da ta­rihten örnekler göstererek ispatlamaya çalışır, örneğin Neron'u Lui XVI'yı, Hitler'i, Musolini'yi davranışları ve sonuçlan bakımından örnek gösterip, düşüncesini ispat­layabilir.

Öteki alanlarda yazılan makalelerde de konunun özel ligine göre birtakım kanıtlar ileriye sürülerek düşünce is­patlanabilir, iyi bir makalede en az şu niteliklerin bulun­ması gerekir.

a) Taşıdığı fikir, güçlü ve ilgi çekici olmalı; zamana ve şarta göre değişmemelidir.

b) Fikri ispatlayan kanıtlar, mantıkî ve nesnel, olmalıdır.

c) Gereğinden fazla uzun yazılmamalıdır.

d)Anlatım, herkesin anlayabileceği sadelik ve nitelikte ol-

malıdır.

Gazetelerde ve dergilerin birinci sütunlarında yazılan makaleler başmakale dendiğini de unutmamalıdır.

***

  • Makale, herhangi bir konuda bir görüş ve düşünceyi ileriye sürmek, savunmak, ya da desteklemek için yazılan gazete ve dergi yazısıdır.
  • Makalede, görüş ve düşünceler belgelerle kanıtlanmak zorundadır. Denemede, fıkrada ise, görüş ve düşünceler kesin sonuçlara varılmadan anlatılır.
  • Şiir, sanat, insan hakları, iktisat, hukuk, ahlak, tarım v.b... gibi her konuda makale yazılabilir. Buradan yola çıkılarak makaleler konularına göre çeşitlere ayrılır: Sanat (edebiyat, tiyatro, resim, musiki, dans, mimarlık...), bilim (tıp, hukuk, biyoloji, v.b), siyaset, toplumu ilgilendiren herhangi bir şey (spor, v.b) birer makale konusu olabilir.
  • Makaleler, günlük yazıldıktan sonra bir araya getirilerek makale kitapları şeklinde yayınlanabilir.
  • Makaleler gazete ve dergilerde yayınlanır.
  • Günün siyasal, toplumsal, vb. olaylarını yorumlamak üzere, gazetenin ya da derginin ilk sütununda belli bir yazarın düzenli olarak yazdığı makalelere başmakale, o işi üstlenen yazara da başyazar denir. Gazetenin okuyucu sayısı üzerinde de etkilidir başyazar.
  • Kimi insanlar, başyazar gazete değiştirdiğinde ya da beğendikleri makale yazarı artık eskisi kadar etkili ve tutarlı yazmadığında gazetelerini değiştirirler. Bu yüzden makale yazmak çok önemlidir. Makale yazarı, okuyucu ile bağını koparmamak zorundadır.
  • Makale, bütün dünyada, gazete ile birlikte doğmuş ve gelişmiş bir yazı türüdür.
  • Türkiye'de ilk çıkan gazeteler resmî (Takvim-i Vakayi, 1831), ya da yarı resmî (Cerîde-i Havâdis, 1840) idi; bunlarda sadece haber yayınlanırdı. Makale türü, Şinasi (1826-1871) ile Agâh Efendi (1832—1885)’nin birlikte çıkardıkları ilk özel gazete olan Tercümân-ı Ahvâl (1860)'de Şinasi'nin yazmağa başladığı makalelerle Türk basınına girmiştir.
  • Edebiyatımızda ilk makale, Şinasi'nin yazdığı “Tercüman-ı Ahvâl Mukaddimesi”dir.
  • Türk Edebiyatında hemen her sanatçı makale de yazmıştır. Bunlar arasında, makale yazmayı uğraş edinen yazarların başlıcaları şunlardır: Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ali Suavi, Ahmet Mithat, Ebüzziya Tevfik, Şemsettin Sami, Hüseyin Cahit Yalçın, Süleyman Nazif, Ziya Gökalp, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Falih Rıfkı Atay, Nadir Nadi, vb.

İLGİLİ İÇERİK

11.SINIF MAKALE SLAYTI

MAKALE ÖRNEKLERİ

MAKALE ORNEKLERİ-2

MİLLİ EDEBİYAT-MAKALE, FIKRA, SOHBET

MAKALE - TÜRK TARİHİ

KÜLTÜR VE DİL - MAKALE


ÇOCUK ve TİYATRO

Günümüzde tiyatro, çocuklar için en etkin öğrenme araçlarından biridir. Çocuk, aynı ortamda bulunduğu yaşıtlarıyla, sosyal ve duygusal açıdan bir etkileşim içerisindedir. Toplumda uygun ve beklenen davranışları gösterebilme ve bunun yanı sıra kurallara uyabilme yine tiyatro aracılığıyla kazanılan becerilerdir. Tiyatroda bir oyun izlemek yalnız sosyal değil, çocuğun duygusal ve zihinsel gelişimine de önemli bir katkıda bulunur. Kimi zaman anne babayla, kimi zaman da arkadaşlar veya öğretmenlerle paylaşılan hu değerli zaman diliminde çocuk birçok farklı duygu yaşar; heyecanlanır, üzülür, sevinir, öfkelenir. Bir yandan da oyunun konusunu kavramaya çalışır, zihninde olayları değerlendirir.

Tiyatro, çocuklar için etkili bir sosyal öğrenme ortamıdır. Öyle ki, önce anne-baba çocuğu ile birlikte hangi oyuna gideceğine karar verir, bilet alınır ve oyuna gidilir. Çocuğunuz ona gösterilen yere oturur; sessiz olmalıdır, kimseyi rahatsız etmemesi gerektiği anne-baba tarafından söylenir. Çocuk oyun sırasında sanatçıların yönlendirmesiyle oyuna sözlü veya sözsüz işaretlerle katılabilir. Sanatçılar izleyicileri oyun sonunda selamlar. Bunların tümü, çocuk için sosyal öğrenme sürecidir. Olumlu sosyal davranışların kazanılmasında bir adımdır.

Bilimsel çalışmalar, çocuğun yaş ve ilgi düzeyine uygun tiyatro oyunlarının yalnız sosyal gelişimini değil, çocuğun zihinsel ve duygusal gelişimini de olumlu yönde etkilediğini göstermektedir. Çocuk oyunu izlerken bir yandan konuşmaları değerlendirir, oyunun sonunu merak eder; oyundan bazı dersler çıkarmaya başlar. Soyutlama ve genelleme yapar. Tüm bu zihinsel etkinlikler çocuğun hayal gücünü geliştirir ve daha yaratıcı olmasını sağlar. Bunun yanı sıra belirli bir süre dikkatini oyunun konusuna odaklayacağından çocuğun dikkat süresi de artacaktır.

Tiyatroda sergilenen oyunlarda çocuk gözlem yoluyla öğrenmektedir. Oyuncuları kendisine model alır ve onlarla empati kurar. Bazı oyuncularla özdeşleşir. Kendisini oyun içinde farz eder ve farklı durumlarla karşılaştığında nasıl tepki vermesi gerektiğini ya da nasıl tepki verebileceğini öğrenir. Bir anlamda kendini sınar. Duygu ve düşüncelerini daha iyi ifade edebilir. Günlük yaşamda konuşulan dili daha etkin kullanabilir. Bu da dil gelişiminin bir göstergesidir.

Günümüzde psikolog ve eğitimciler tiyatronun tedavi edici özelliğinden de yararlanmaktadırlar. Çocuktaki duygusal problemlere ve uyum sorunlarına drama tekniğiyle çözüm aranmaktadır.

Görsel ve işitsel duyularımıza hitap etmesi, tiyatroyu birçok eğitim aracından üstün kılmaktadır. Dekor, ses, ışık ve kostümler çocukları farklı bir dünyaya götürür ve yaşama farklı bir açıdan bakabilme fırsatı verir.

Sonuç olarak tiyatro, çocuğun sosyal, zihinsel ve duygusal gelişimine katkıda bulunmaktadır. Çocuklara yeni bir ilgi alanı oluşturmak ve onlarla keyifli bir zaman geçirmek açısından çocuk oyunlarının daha sık izlenmesi önerilmektedir.

NURAN ÇETİNOĞLU

 

KÜTAHYA ÇİNİLERİ

Çiniciliğin Kütahya'ya hangi tarihte geldiğini kesin olarak belirten metinlerden mahrum bulunuyoruz... Evliya Çelebi, kita­bının «Kütahya Şehri» bölümünde «... Kâse ve filicam (fincan) ve maşraba ve gözeleri (cezve) ve çanak ve tabaklan bir diyara mahsus değildir.» demekle Kütahya'daki bu Türk sanatına işaret etmektedir.

Evliya Çelebi, bize Kütahya çinileri hakkında açık bilgi vermemektedir. Ancak on yedinci asır başlangıcında, İznik' tekiler kadar mükemmel olmamakla beraber Kütahya'da çini yapılmak­ta olduğunu biliyoruz.

Gerek Kütahya, gerek İznik çinilerinin İslâm medeniyetiyle ilgili olduklarına ve bu medeniyetle yurdumuza geldiklerine asla şüphe yoktur. İslâm medeniyetiyle yurdumuza giren çiniciliğe Selçuklar çeşni, vermişler; Türkler de gerek renk, gerek şekil iti­bariyle çiniciliği, sanatın en yüksek zirvesine çıkarmışlardır. Bu suretle İran . Arap sanatı olan çinicilik, Türk'ün eşsiz sanat zev­ki ve İstidadı sayesinde çok kısa bir zaman içinde bir Türk sanatı halini almıştır.

Kütahya çinisinin özelliği, bilhassa renklerdeki ahenk, taze­lik ve metanettir. Fıstık yeşili, koyu mor, ebegömeci rengi, ko­balt mavisi, yeşil zeytin rengi, siyah, firuze mavisi, menekşe ren­gi, koyu al, gök mavisi en fazla kullanılan ve muvaffak olan renklerdir. Bu renkler çok defa beyaz, mor ve bazan da siyah zemin üzerine kullanılır. Desen itibariyle en fazla sürümü olan gül, sümbül, nilüfer, lâle, karanfil, kır çiçekleri; testi, kandil, ka­yık gibi eşya; geyik, kuş gibi hayvanlardır...

Kütahya camilerinden Ulu ve Yeşil camilerde güzel çiniler vardır. Son zamanlarda kurulan Kütahya müzesindeki çiniler, Türk'ün sanat kudretini belirten ölmez eserlerdir.

Sadrettin KARANAKÇI

 

İLGİLİ İÇERİK

11.SINIF MAKALE SLAYTI

MAKALE ÖRNEKLERİ

MAKALE ORNEKLERİ-2

MİLLİ EDEBİYAT-MAKALE, FIKRA, SOHBET

MAKALE - TÜRK TARİHİ

KÜLTÜR VE DİL - MAKALE