Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

(1887-1933) Türk şairi ve deneme yazarı.
Bağdat'ta doğdu. Doğum tarihi olarak yakın zamanlara kadar 1883 ile 1887 arasında değişik tarihler gösterilmişse de M. Kaya Bilgegil'in Millî Eğitim Ba­kanlığı Arşivi'nden (D/6490 numaralı dos­ya) tesbit ettiği yeni bilgilere göre, bu tarihin hicrî 1304, rûmî 1303 (1887) ol­duğu kesinlik kazanmıştır. Baba tara­fından Bağdatlı Âlûsîzâdeler'e, anne ta­rafından da Kâhyazâdeler'e mensuptur. Her iki aileden de müfessir, fakih ve din adamları yetişmiştir. Babasının Ara­bistan vilâyetlerindeki vazifeleri sebe­biyle düzensiz bir tahsil gördü. Çok sev­diği annesinin ölümü üzerine babasıyla İstanbul'a geldi. Bir yıl Numûne-i Terakkî Mektebi'ne devam ettikten sonra (1896), Galatasaray Sultânîsi'ne yatılı olarak girdi (1897). Mezun olunca (1907) Reji İdaresi'ne memur oldu, bir taraftan da Mekteb-i Hukuk'a devam etti. İzmir Sultânîsi'nde Fransızca ve edebi­yat muallimliği (1910-1914), daha sonra Maliye Nezâreti mütercimliği yaptı. I. Dünya Savaşındaki askerliğinde Anado­lu'nun çeşitli yerlerini görmek fırsatını buldu. Askerlik sonrasında bir müddet İaşe Nezâreti'nde ve Düyûn-ı Umûmiyye'de (1922-1924) çalıştı. Bu arada Sanâyi-i Nefîse Mektebi'nde (Güzel Sanatlar Akademisi) mitoloji dersleri verdi. Daha sonra tayin edildiği Mülkiye Mektebi Fransızca muallimliğiyle beraber akade­mideki kürsüsünü ölünceye kadar mu­hafaza etti.
1924te Düyûn-ı Umûmiyye'den aldığı ikramiye ile Fransa'ya giden Ahmed Hâşim, o yılın yazını Paris'te geçirdi. 1928'-de ikinci defa, bu sefer tedavi için Paris'te bulundu. Son olarak yine tedavi için gittiği Frankfurt'tan iyileşemeden döndü. 4 Haziran 1933'te Kadıköy'deki evinde öldü. Mezarı Eyüp'tedir.
Kaynaklar, babasının memuriyeti ge­reği yer değiştirmesi dolayısıyla Hâşim'in İstanbul'a geldiği zaman Türkçeyi iyi bilmediğini yazarlar. Bir yıl oku­duğu Numûne-i Terakki'ye, bu eksikli­ğin telâfisi için verilmiş olmalıdır. Onun sanat ve edebiyat meseleleri ile ilgilen­meye başlaması Galatasaray'daki öğ­rencilik yıllarına rastlar. Burada devri­nin ünlü isimleri arasında bulunan Arap­ça muallimi Zihni Efendi, Farsça mual­limi Acem Feyzi, edebiyat muallimleri Tevfik Fikret ve Müftüoğlu Ahmed Hik­met beylerden faydalandı. Yine bura­da, sonraları her biri edebiyat alanında şöhret yapacak olan Hamdullah Suphi, İzzet Melih, Emin Bülent ve Abdülhak Şinasi ile de yakın mektep arkadaşı ol­du. Sanata ve edebiyata meraklı bu çev­re içinde şiirle uğraşan Haşim'in bilinen ilk manzumesi "Hayâl-i Aşkım", 7 Mart 1901 tarihli Mecmûa-i Edebiyye'de neşredilmiştir. Bu şiirle beraber, daha sonraki iki yıl içinde çıkan on beş şiirin­de, kısmen Muallim Naci ve Abdülhak Hâmid, daha çok da Fikret ve Cenab'ın tesirleri görülür.
Ahmed Hâşim, Galatasaray'daki tale­beliğinin son yıllarında Fransız şiirini, özellikle Fransız ve Belçikalı sembolist­leri, bu yolla da Batı edebiyatının este­tik ve poetik temelini yakından tanıma­ya çalışmıştır. Halit Ziya Kırk Yılda, onun kendi nesli içinde Batı şiirini en iyi araştıran ve bilen bir sanatkâr olduğu­nu söyler. 1906'da Galatasaray Sultânîsi'nin son sınıfında iken tamamlayıp 1908-1909 yıllarında neşrettiği "Şir-i Kamer'lerde şahsiyeti ve orijinalliği be­lirmeye başlar. 1909'da aralarına katıl­dığı Fecr-i Atî çevresindeki yazıları, top­luluğun yayın organı olan Servet-i Fü­nûn dergisindeki on beş kadar şiir ve Edebiyât-ı Cedîdeciler'i tenkit eden bir makaleden ibarettir.
Göl Saatleri ve Piyâle adını taşıyan kitaplarıyla bunun dışındaki şiirlerinin toplamı doksan beş civarında olan Hâ­şim için verimsiz olmaktan ziyade, titiz ve "saf şiir" peşinde bir şair hükmünü vermek daha doğru olur. Bir mukaddi­me kıtası ve iki küçük şiirin ilâvesiyle on iki parçadan ibaret olan "Şi'r-i Ka­merler, Bağdat'ta geçen çocukluğuna ait hâtıralar ve intibalarla, sonraki şiir­lerinde platonik aşkla karışacak olan derin bir anne sevgisi, güneşten kaçıp çöle hayat veren geceye sığınma, has­talık, ölüm gibi şairin çocukluğundan gelen, bazan şuur altında gizlenmiş duyguların izlerini taşır.
1921'de Dergâh mecmuasında çıkan "Bir Günün Sonunda Arzu" adlı şiirinin fazla müphem bulunarak tenkit edil­mesi üzerine kaleme aldığı "Şiirde Mâ­na ve Vuzuh" adlı yazısı, edebiyatımızda şiir üzerine yazılan önemli makaleler­dendir. Daha sonra Piyâle'nin mukad­dimesi olarak "Şiir Hakkında Bazı Mülâ­hazalar" adıyla neşredilen bu yazıda Hâ­şim, şiirde mâna ve anlaşılabilirlik aran­mayacağını, şiirin didaktik, fikrî ve belâgatçı değil, "resullerin sözleri gibi" çe­şitli yorumlara müsait, sözden çok mû­sikiye yakın ifade sanatı olması gerekti­ğini ileri sürer. Gerçekten de Hâşim'in şiiri, genellikle bu tarife uygun olarak. Batılı sembolist-empresyonist akımın tesiri altında, netlikleri silinmiş, gölge­lenmiş, karartılmış tablolar gibidir. He­men hepsinde derin bir melankoli, müphemlik, uzak ve meçhul diyarlara du­yulan nostalji ve çok defa psikoanalitik yorumlara muhtaç renkler ve mûsi­ki hissedilir.
Hâşim'in nesir yazıları, şiirinden farklı bir karakter gösterir. Bu yazıların açık, berrak, nisbeten sade, nükteli hatta müstehzi bir ifadesi vardır. Nesirlerinde de şiirlerindeki kadar kelime seçiminde titiz olan Hâşim, küçük obje ve vak'alardan hareket ederek, fazla derinliği olmayan bir perspektiften yakaladığı dış dünya intibalarını nakleder. Fıkra­lar, edebî tenkitler ve seyahat notları­nın sağlığında neşredilenleri, her zaman beğenilmiş ve aranmıştır.
Hâşim, son devir edebiyatımızın ce­miyet meseleleri ile en ilgisiz şairidir. Bilhassa şöhretini yaptığı yıllarda, Türk toplumunun içinde bulunduğu çalkantı­lar ve çağdaşları olan diğer şairlerin ka­tıldıkları siyasî-fikrî akımlar göz önüne alınırsa, onun bu tarafı daha da dikkati çeker. Bunun yanı sıra dinî duygulara da ilgisiz kalmıştır. İlk şiirleri arasında "Allahüekber" gibi dinî, "Perî-i Hürriyet" gibi fikrî ve "Bayrak" gibi millî motifler­den hareket eden üç şiirini de sağlığın­da çıkan kitaplarına almamıştır. Ancak onun sembolizm yoluyla bir çeşit mis­tisizme yaklaşmış olduğu söylenebilir. Fransız sembolist şairi Mallarme'den naklederek benimsediği kanaatlerine göre, şekilleri ve maddeyi tasvir eden realizmin değil, edebî olan ide ve duy­guların tebcili, şairlerin insanlar arasın­da "ruhanî" ve "lâdinî mutasavvıflar" zümresi teşkil ettiği, günlük dilin ancak "kudsî" bir istihaleden geçerek şiir dili haline gelebileceği gibi düşünceler, şii­rin âdeta din yerine kaim olduğu hük­münü verdirir. Şiiri "resullerin sözleri" olarak telakkisi yahut "Yollar" şiirindeki mâbed motifleri de bu duygunun mahsulleridir.
Eserleri. Şiirler: Göl Saatleri (İstanbul 19211; Piyâle (İstanbul 1926). Birkaç de­fa yayımlanan şiirleri son olarak. Bütün Şiirleri (Piyâle, Göl Saatleri, Diğer Şiir­leri) adıyla İnci Enginün-Zeynep Kerman tarafından yayımlanmıştır (İstan­bul 1987). Nesirler: Bize Göre (İstanbul 1928), Gurebâhâne-i Laklakan (İstan­bul 1928); Frankfurt Seyahatnamesi (İstanbul 1933). Nesirlerinin tamamı Meh­met Kaplan tarafından Bize Göre/Gurabahane-i Laklakan/Frankfurt Seya­hatnamesi (İstanbul 1969) adıyla yayım­lanmıştır.
BİBLİYOGRAFYA:
Yakup Kadri Karaosmanoğlu. Ahmed Haşim, İstanbul 1934; İbnülemin, Son Asır Türk Şair­leri, I, 582-583; Şerif Hulusi, Ahmed Haşim, Hayatı ve Seçme Şiirleri, İstanbul 1947; Yaşar Nabi, Ahmet Haşim, Hayatı, Sanatı, Eserleri, İstanbul 1954; Rıfat Necdet Evrimer, Ahmed Haşim, İstanbul 1959; Abdülhak Şinasi Hisar, Ahmed Haşim, Şiiri ve Hayatı, İstanbul 1963; Asım Bezirci, Ahmet Hâşim, İstanbul 1979; Akyüz. Modern Türk Edebiyatı, s. 146-149; a.mlf.. Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi (1860-1923), İstanbul 1986, s. 596-607; M. Ka­ya Bilgegil, "Ahmed Hâşim'e Dâir Bâzı Ve­sikalar", Yakın Çağ Türk Kültür ve Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar, 11, Erzurum 1980, s. 483-494; Doğumunun Yüzüncü Yılında Ah­met Haşim [armağan], Ankara 1987; Nihad M. Çetin. "Ahmed Hâşim'in Kaynakları Hakkın­da Bir Deneme", TM, XI (1954), s. 183-212.
M. Orhan Okay, DİA

SON EKLENENLER

Üye Girişi