Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bir Ahmet Muhip Dıranas vardı

Kütüphanemin raflarında bazen gelişigüzel gezinir, uzun zamandır elimin değmediği kitapları yoklar, üçer beşer sayfa okur, nihayet birinde karar kılarak sayfaları arasına gömülüveririm.

Geçenlerde de Ahmet Muhip Dıranas'ın bütün yazılarının Yazılar adıyla bir araya getirildiği kitabına takılıp kaldım. Yapı Kredi Yayınları tarafından 2000 yılında yayımlanan bu güzel kitabı yıllar önce ilk fırsatta okumak niyetiyle almış, fakat bu fırsatı bir türlü bulamamıştım. "İçindekiler"i gözden geçirirken "Nâsir Haşim" başlıklı bir yazı dikkatimi çekti, hemen açıp okudum. Tuhaf olan, o da kütüphanesinin raflarını karıştırırken Gurabahane-i Laklakan'ı bulmuş ve kaybettiği bir şeyi bulan çocuk gibi sevinip başından sonuna kadar okumuş. Kanaatini tek cümleyle şöyle ifade ediyor: "İtiraf etmeliyim ki, uzun zamandır hiçbir kitap bana bu kadar nefis bir nesir ziyafeti çekmedi."

Dıranas'ın Ahmet Haşim'in nesri hakkındaki kanaatine tereddütsüz katılıyorum; ben de onun yazılarını okurken "Keşke daha önce okusaydım!" diye hayıflandım. Türkçeyi bütün çağdaşları gibi ustalıkla kullanan Dıranas'ın renkli ve derinlikli bir üslûbu var. Aslına bakarsanız, 1960'lara kadar -1930'larda yapılan, fakat pek fazla tahrip edici olmayan müdahaleyi saymazsanız- Türkçe her fikrin rahatlıkla ifade edilebileceği, zengin, kıvamını bulmuş, sesi teşekkül etmiş bir dildi. Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Peyami Safa ve Nacip Fazıl gibi yazar ve şairler, Türkçeyi kullanırken ona ayrıca kendi zekâlarını, duyuş tarzlarını ve hayal güçlerini ilâve ettikleri için "tadından yenmezdi". Dıranas da öyle; inanır mısınız, Yazılar'ı elimden bırakamadım, bir baktım, gecenin ikisi olmuş.

Dıranas hakikaten çok kültürlü ve zeki bir yazar. Resimden de anlıyor, musikiden de, tiyatrodan da anlıyor, fotoğraf sanatından da... Üstelik siyasetle ilgilenmiş; 1949 yılında yazdığı yazılarından bugün anladığımız mânâda bir demokrat olduğu anlaşılıyor. Cumhuriyet'in 26. yıldönümü vesilesiyle yazdığı "Güzel Cumhuriyetimiz" başlıklı bir yazısı var ki harika... Cumhuriyet'in iyi ve güzel olduğunu, fakat artık kudret ve müeyyidesini şahıslardan ve bir idealden değil, toplumdan ve realiteden alması gerektiğini söylüyor. "Tebaasız Kral" adlı bir masalı anlattığı yazısını da şu cümleyle bitirmiş: "Ha tebaasız kral, ha demokrasisiz cumhuriyet!"

Şiirlerini öteden beri çok sevdiğim Dıranas'ın yazıları benim için tam bir keşif oldu. Malum, bizde şairler, yazarlar, fikir ve ilim adamları, çok önemli eserler vermiş olsalar bile, eğer ideolojik kimlik taşımıyorlarsa, birileri onların arkasına saklanarak kavga vermiyorsa pek hatırlanmazlar. Onlar hakkında yazılan kitaplar da okunmaz. Ahmet Muhip Dıranas'ın Garip'ten önce, Necip Fâzıl, Ahmet Kutsi Tecer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı gibi, hece veznine yeni bir ruh üfleyen öteki şairlerle birlikte şiirimizin en parlak ve en şöhretli isimlerinden biri olduğunu hatırlatmak isterim. Nurullah Ataç destekli Garip şiiri "patlak" verip de dergiler şiir kılıklı, kolay yazılır alelâde esprilere boğulunca, Dıranas gibi şairler bu toz dumanda seslerini duyuramaz olmuşlardı. O güne kadar şiirin vazgeçilmez unsurları olan vezin, kafiye, mecaz vb. artık tu kakaydı ve şiirini bu "enstrüman"larla kuran şairler eskimiş kabul ediliyorlardı.

Garip şiirinin yarattığı garip havaya kendini kaptırmamış, yani şiirinden taviz vermemiş olması, Dıranas'ın büyüklüğüdür.

Hiç şüphesiz, Dıranas'ın şiiri kendine has bir sese sahip, yepyeni, dipdiri bir şiirdi. Üstelik Fahriye Abla'sıyla Orhan Veli dışında hiçbir Garip şairinin ulaşamadığı bir popülerliği vardı. Bir sinema filmine bile konu olan ve Dıranas'ın şiir macerasında benzeri bulunmayan bu "kült şiir" ayrıca incelenmeyi hak ediyor. Nitekim Mehmet Kaplan, Şiir Tahlilleri'nde Fahriye Abla'yı tahlil etmiştir. Ancak asıl "şair" Ahmet Muhip Dıranas'ın Kar, Köpük, Olvido, Serenat, Ve Böyle Biteviye gibi şiirlerde yaşadığını kaydetmekte fayda vardır.

Dıranas gibi birçok değerin kıyıda köşede unutulmasında edebiyat tarihçilerini ve eleştirmenleri baş sorumlu olarak görüyorum. Hiçbiri edebiyata ve edebiyat tarihine kendilerinden öncekilerin belirlediği bakış açısının dışına çıkarak bakmaya cesaret edememiştir. Kimin sesi yüksek çıkıyorsa onu ön plana geçirmiş, edebî olandan çok, ideolojik ve politik kriterleri kullanmışlardır. Cesur bir edebiyat tarihçisi, eminim bir gün zihinlere âdeta zorla yerleştirilmiş kalıpların ve hükümlerin tozunu attırıp herkesi yerli yerine oturtacaktır.

Elbette önemli bir meseleye dokunduğumun farkındayım; aslında yazacak çok şey var, fakat yerim bitti. En iyisi bu yazıyı, Dıranas'ın Ve Böyle Biteviye şiiriyle noktalamak:

 

Vakit dar olsa gerek

-Hep içim ürpererek

Diyorum-

Vakit dar olsa gerek.

Belirsiz bir âlemde

-Ekseri penceremde

Bekliyorum-

Bir bahar olsa gerek.

Binmişim bir gemiye

-Ve böyle biteviye

Gidiyorum-

Bir diyar olsa gerek.

 

Not: Ahmet Muhip Dıranas, soyadını bir süre "Dranas" şeklinde kullanmıştır. Ancak hayattayken bütün şiirlerinin bir araya getirdiği, 1974 yılında Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasında çıkan Şiirler'inin kapağında "Dıranas"ı tercih ettiğine göre, Dranas imlâsı artık yanlıştır. 

30 Ekim 2008, Perşembe

 

İLGİLİ İÇERİK

AHMET MUHİP DIRANAS

BİR MİSTİK EDA ŞAİRİ OLARAK AHMET MUHİP DIRANAS

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi