Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

İKİNCİ YENİ SONRASI TOPLUMCU ŞİİRİ (1960-1980)

Toplumcu - Marksist Söylem

1960 anayasasının getirdiği göreli özgürlük ortamı, siyasal sürecin çeşitlenmesini ve şiddetlenmesini sağlar. Büyük çoğunluk örgütlenerek liberal kapitalisin karşısında kendi varoluşunu ve konumunu sorgulamaya başlarken; öznelliğin yoksulluğunu ve yetersizliğini gören birey, kurtuluşunu siyasal sürece katkıda bulunmak üzere büyük çoğunlukla dayanışmada bulur. Bu dönemde liberal kapitalist sistemin biçimlendirdiği söylem düzeyi karşısına, Marksist ideoloji, alternatif bir söylemle çıkar. Birey hakları bakımından olumlu adımlar atamayan Türkiye ve üçüncü dünya ülkelerinde bu hareket ciddi bir taraftar da bulur. Çünkü "Marksist estetik'e göre sanatın obje dünyası estetik gerçekçilik, insanın dışında bulunan bir gerçeklik olmayıp insanın fiziksel varlığına kadar uzanır. Marksist estetiğe göre, biricik gerçeklik insan gerçekliğidir. Bunun dışında sanat için bir başka gerçeklik alanı yoktur ve olamaz da." (Tunalı 1993: 46) Bir önceki dönemde yer altına giren ya da toplumcu gerçekçi bir kimlikle çalışmalarını sürdüren Marksist kökenli şairler, yeni oluşumdan cesaret alarak Marksist kimliklerini şiirleri aracılığıyla dile getirirler. Sanatı, bir üretim biçimi olarak kabul eden Marksistler, "anlatım aracından toplumsal pratiğe" (Rayman 1990,26) uzanan, bir anlayışla şiir sanatına yönelirler. Böylece üretim araçlarını ele geçirerek, kendi ekonomik ve kültürel özgürlüklerini ilan edeceklerdir. Kaldı ki şiirin ideolo­jik manadaki etkileme gücünü de unutmamak gerekir.

İdeolojik anlayışın günlük hayatın her köşesine sindiği o günlerde, sanattaki: her adım Marksist dünya görüşüyle değerlendirilmeye tabi tutulur. Artık devrim­ci şiir yazmak da yeterli değildir. Ozan, yazacak ve yazdıklarıyla mahkûm olacaktır. Hapiste yatmayan şair itibarlı değildir. Mehmet Hicri Doğan’ın ifadesiyle "Aynı zamanda yeni bir beğeni de onu zorlamaktadır. Kitleler, sanatı, sanat ürün­lerini genellikle hiçbir çaba göstermeden algılama, alma eğilimindedir," (Doğan 1993,21) Şiir, her miting öncesinde ve anında alınması gereken tahrik edici hap niletiğine bürünür. Sanat âlemine şiirin içerik ve biçim sorunlarına yönelik, yaklaşımlar hakim olur.

 

Sanata, estetik kaygılardan çok ideolojik ve düşünsel işlev doğrultusunda yaklaşan Marksist söylem, genel olarak şu izlekler üzerinde yoğunlaşır;

Yerleşik düzeni eleştiri,

Sınıf anlayışı: halk ve işçi sınıflarının güncelleşmesi,

Yeni bir sığmak: Kadın,

Doğa ve diyalektik diriliş,

Kentleşme ve problemleri.

Ahmet Oktay, mevcut düzeni sorgulayan bu anlayışın gücünü anamalcı ve sö­mürücü düzene karşı çıkmaktan aldığını iddia ederek hareketin devrimci yönünü göstermek için Sartre'ın aşağıdaki ifadelerine yer verir: "Yazar, toplumun vicda­nım rahatsız eder, bu yüzden de bozmak istediği dengeyi korumaya çalışan güç­lerle sürekli çatışma halindedir." (Oktay 1993-2) : 20) Sanatçının bu mücadeleci tavrı, sınıfsız bir toplum yaratmayı amaçlar.

 

1960-1980 yılları arasında bu anlamda şiir yazan Marksist şairleri iki kuşağa ayırabiliriz. Bunlardan birincileri 1960'dan önce şiire başlayıp 1960'dan sonra devam edenler; ikinci kuşak ise 1960'dan sonra şiire başlayanlardır.

 

(Dr. Ramazan Korkmaz, Dr. Tarık Özcan, Yeni Türk Edebiyatı El Kitabı, Grasker Yay. Ank. 2007)

SON EKLENENLER

Üye Girişi