Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

Yenileşme Dönemi 

        Osmanlı devleti kuruluşundan 16. yy'ın sonuna kadar sürekli gelişme ve ilerleme içindeydi. 17. yy'ın başlarından itibaren bu hızlı gelişim süreci zayıfladı. Zamanla ağırlaşan gerileme ve Batı etkisi altında kalma durumu devlet yöneticilerinin Batıya yönelmeye sevk etmiştir. 3. Selim Avrupa’nın gerek asgari gerekse teknik alanda üstünlüğünü görüp devletin yenileşmesi gereğine samimiyetle inanmış bir hükümdar olarak etrafındaki idarecilerden yeni görüş ve raporlar ister. Onu takip eden 2. Mahmut, Abdülmecit, Abdülaziz ve 2. Abdülhamit devirleri hep Batı medeniyeti ile karşılaşan Osmanlının bu yeni güç karşısındaki davranışlarının çeşitli tablolarını yansıtır. Bu yenileşme hareketleri az çok bazı formüllerin adını taşır; Nizam-ı Cedid, Tanzimat, Kanun-i Esasi, Meşrutiyet vb. Böylece Osmanlı devletinin Batı medeniyeti ile ilişkisi çeşitli çözüm formülleri olarak gerçekleşmeye çalışılmıştır. Bu süreci hazırlayan en önemli etkenler şunlar olmuştur.

1. Merkezi yönetimin bozulması

2. Ekonominin bozulması

3. Askeri alandaki başarısızlıklar

4. Sosyal alandaki başarısızlıklar

5. Eğitim alanındaki başarısızlıklar

6. Azınlık ve eyalet ayaklanmaları

 

     Osmanlı devletini etkileyen Batıda ortaya çıkan önemli felsefe ve düşünce akımları: pozitivizm (Auguste Comte ), rönesans, reform ve hümanizmdir.

  • 1839 Tanzimat fermanı Batıya yönelişimizin ilk resmi belgesidir.

 

Tanzimat Edebiyatının Oluşumu ( 1860-1896 )

  • 1839 Tanzimat Fermanı: Osmanlı Devleti’nin Batıya yönelişinin ilk resmi belgesi.
  • 1860 Tanzimat Edbiyatı’nın Başlangıcı: Şinasi’nin Tercüman-ı Ahval gazetesini çıkarışı. (ilk özel gazete)
  • 1839 – 1860 Hazırlık Dönemi
  • Tercüme odaları kuruldu 
  • Dış devletlere elçilikler açıldı .(28. Çelebi Mehmet Efendi-Sefaretname)
  • Batıya öğrenciler gönderildi

 

19. yy’da Osmanlı Devletinin Dil ve Edebiyat alanında yaptığı gelişmele

       19. yy edebiyatımızda yeni girişimler dönemidir. Roman, öykü, tiyatro alanlarında ilk örnekler verilmiş divan şiirine karşı ağır eleştiriler yapılarak günlük yaşamdan kopuk soyut bir dünyayı anlatan bu şiirin sahneden çekilmesi sağlanmıştır. Çıkarılan özel gazetelerde roman, öykü ve tiyatro eserleri yayımlanmış, edebiyatçıların tartışmalarına yer verilmiştir. En önemli gelişme, 19. yy’ın ikinci yarısında birlikte hareket etme bilincine varan yeni bir aydın kuşağının Türkçe üzerine düşünmesi, “konuşma dili- yazı dili – halkın dili” gibi kavramlara bir dil bilimci gözüyle bakarak dille ilgili bazı önemli öneriler getirmesidir.

      Kutadgu Bilig ve Orhun Kitabelerini Batı Türkçesine çeviren Şemsettin Sami, yayımladığı makalelerinde “ Osmanlı Lisanı “ deyimini kesinlikle reddetmiştir. Dilimiz üzerine ilk önemli çalışmaları yapan Ahmet Vefik Paşa , “ Fezleke-i Tarihi Osmanî “ adlı okul kitabında, Batı ülkelerinde okutulan kitapların hazırlanma yöntemlerini ayırarak incelemiştir.

       Montesquieu, Michelet gibi Fransız Tarihçilerinin yöntemlerini öğrenen Ahmet Cevdet Paşa , “ Tarih-i Cevdet “ adlı yapıtında gözlemle yetinmemiş, olayları araştırarak, neden ve sonuçlarını değerlendirerek ilk sonucunu vermiştir.

       Agâh Efendi ile birlikte ilk Türkçe Gazeteyi (Tercüman-ı Ahval,1860) çıkaran Şinasi, dilin sadeleşmesi sorununu ortaya atmıştır. Gereksiz süs ve abartıları kırmaya çalışmıştır.

       Şemsettin Sami “Kamus-i Türk” adlı iki ciltli sözlük çalışmasının ön sözünde dilimizin adının Türk dili olduğunu belirtmiştir.

       Girişimler dönemi olarak nitelediğimiz Tanzimat Dönemi düşünce ve edebiyat adamlarının amaçları üç başlık altında toplanabilir.

  • Yeni bir dil ve tarih bilinci yaratmak
  • Batı edebiyatında olan, edebiyatımızda olmayan türleri tanıtmak
  • Şiirde yeni kavramları ele alarak, şiirin özünde yenilikler yapmak 

 

Tanzimat Edebiyatının Başlaması

  • 1860 tarihinde Tercüman-ı Ahval gazetesinin yayımlanması ile birlikte Tanzimat Dönemi Edebiyatı başlar. 
  • Amaç Batı örneğine benzer bir edebiyat ortaya çıkarmaktadır.
  • Hemen her türde eser vermişlerdir.
  • Böylece roman, hikâye, makale vb. birçok yeni tür edebiyatımıza girmiştir.
  • Bu edebiyat eski edebiyata tepki olarak doğmuştur Bu nedenle geleceğe yöneliktir.
  • Ancak eski – yeni, doğu – Batı arasında bocalama yaşanmış ve bu durum edebiyata yansımıştır.
  • Birinci dönem ve ikinci dönem sanat anlayışlarının farklı olması bu durumun bir göstergesidir.

 

                         Edebi Vaziyet

              Edebi ve fikri yenilik Şinasi ile başlar. Şinasi’nin 1860 tarihinde çıkardığı Tercüman-ı Ahval ve iki sene sonra neşre başladığı Tasviri Efkâr gazetesi ile ortaya koyduğu yeni fikirler yeniliğin ilk defa olarak bilinçli ve sistematik bir yansımasıdır. Ondan önce ortaya atılan bazı yeni fikirleri bireysel kalmış ve devamlı olmamıştır. Tanzimat Edebiyatının bu safhasında göreceğimiz yenilikler, şekil ve türden daha fazla fikre, ruha ve manaya aittir. Garp medeniyetinin hayatımıza girmeye başladığı bu safhada edebiyatımızda da bu yeni hayat ve ihtiyacı ifade için yeni fikirler, yeni kavramlar, yeni kelimeler ve tamlamalar bulmaya çalışıyor. Tabi bu yeni fikirleri halka anlatmak zahmeti daha sade bir eğilimi uyandırıyor. Üslup basitleşiyor. Daha katı ve daha açık bir şekil alıyor. Mümkün olduğu kadar secilerden ve söze ait süslerden kurtulmaya çalışıyor. 

            Tanzimat edebiyatının bu safhasında nesir, nazıma nazaran daha çok olgunlaşmıştır. Yeniliklere daha fazla sahiptir. Gazetelerin ve dergilerin yayımlanmaya başlaması gittikçe genişleyen eğitim teşkilatı içinde, yüksek mekteplerin birer birer açılması ilmi mahfillerin teşekkülü, temasa hayatının başlamasıyla bu sahadaki eserlerinin yavaş yavaş ortaya konması, Fransız lisanından yapılan tercümelerin çoğalması hep bu zamana tesadüf eder. Artık fikirler uyanmış, muhitler teşekkül etmiş, yenilik kuvvetli bir cereyan halinde, aydınlar arasında gittikçe genişleyerek fikir ve edebiyat sahasında hakiki bir Rönesans başlamıştır.

 

Gazetenin İşlevi ve Tanzimat Döneminde Çıkarılan Gazeteler

            Bu dönemde Batılı düşünceyi yayma yenilik hareketlerini halka benimsetmede gazetelerin çok önemli bir işlevi olmuştur. İbrahim Müteferrika’nın ilk Türkçe kitabı basmasından sonra Türk matbaası gelişmeye başlamıştır. Türk matbaasının asıl büyük hamlesi ise gazeteyle olmuştur. Gazete halkın anlayabileceği bir dile vatan, millet, insanlık, hak, adalet, hürriyet gibi kavramların geniş kitleler ulaşmasını sağlamıştır. Roman ve tiyatro eselerinin tefrika edilmesini sağlanmasını, toplumsal konuların edebi türlere girmesini sağlaması gazeteciliğin önemini arttırmıştır.

 

              Tanzimat Döneminde Çıkarılan Gazeteler

 

  • 1831 – Takvim-i Vakayi (İlk resmi gazete) Olayların Takvimi – 2.Mahmut zamanında çıkartıldı.
  • 1840 – Ceride-i Havadis (İlk yarı resmi gazete) Olayların akışı – W. Churceill tarafından çıkartıldı.
  • 1860 – Tercüman-ı Ahval (İlk özel gazete – Tanzimat Edebiyatı’nın başlangıcı) Hallerin Tercümanı – Şinasi ve Agâh Efendi tarafında çıkartıldı.
  • 1862 – Tasvir-i Efkâr 

Bu dönemde çıkartılan diğer gazeteler şunlardır.

  • Ali Suavi – Muhbir
  • Ziya Paşa ve Namık Kemal – Hürriyet 
  • Namık Kemal – İbret 
  • İlk mizah dergisi olan Diyojen= Teodor Kasap
  • Ahmet Mithat = Devir, Bedir, Tercüman-ı Hakikat
  • Namık Kemal = Hadika
  • Ahmet Mithat = Sıraç 
  • Namık Kemal ve Ziya Paşa = Vasiret
  •  Şemsettin Sami = Sabah 
  • Ahmet Mithat Efendi = Vakit 

 

Tanzimat Edebiyatı Öğretici Metinler

       Batılaşma Hareketini halka tanıtmada toplumun aydınlatılmasında, “gazete”nin yeri büyüktür. Bizde gazeteciliğin öncülüğünü Şinasi yüklenir. Gazetenin yazı hayatımıza kazandırdığı öğretici metin türlerinin başında makale gelir. Makale Tanzimat edebiyatında gerek siyasi, gerek düşünce, gerek edebi yazıların yanında geniş halk kitlelerini ilgilendiren sosyal sorunlarında duyucuya sunulmasında bir araç oldu.

 

Tanzimat Edebiyatı Öğretici Metinlerin Genel Özellikleri

      Tanzimat sanatçıları öğretici metinler aracılığıyla halka hitap etmek, geniş halk kitlelerine seslenerek Batının düşünce tarzını ve anlayışını yaymaya çalışmışlardır. Halka hitap edildiği için öğretici metinlerde yalın ve anlaşılır bir dil kullanmaya özen göstermişlerdir. Öğretici metinlerde dış dünyadaki sosyal ve siyasi gelişmelerle ülkemizin durumu karşılaştırılmış; ayrıca hürriyet, eşit, kanun, bilim ve teknik gibi kavramların ne olduğu nasıl kullanılacağı anlatılmıştır. Geniş okuyucuyu kitlesine edebiyat dünyamızdaki yenilikler, değişmeler yeni edebi türler tanıtılmıştır. Öğretici metinlerde ele alınan başka konu da edebiyatımızda eski zihniyetle, Tanzimat’la başlayan yeni zihniyetin karşılaştırılmasıdır.

 

Divan Edebiyatı Öğretici Metinleri İle Tanzimat Edebiyatı Öğretici Metinleri Farklılıkları

  • Divan Edebiyatında “tezkire, seyehatname, anı ve münşeat” gibi türler klasik bir yapı içinde (münacaat, methiye, dua gibi) verilirken Tanzimat edebiyatında Batı edebiyatından alınan makale, eleştiri gibi yepyeni türler kullanılmış, Klasik yapı ortadan kaldırılmıştır.
  • Divan edebiyatı öğretici metinlerinde belli konular işlenmiştir. (Din, tasavvuf, ahlak ve tarih gibi) Tanzimat dönemi metinlerinde ise adalet, millet, vatan, hürriyet, akıl, bilim, sanat gibi yepyeni kavramlar ele alınmıştır.
  • Divan edebiyatında söyleyiş güzelliği ön planda tutulmuş, Arapça-Farsça tamlamalarla ağır bir dil kullanılmış, söz sanatları ve secilerle yüklü uzun cümlelere yer verilmiştir.
  • Tanzimat edebiyatında ise konu önemsenmemiş, sanatlardan arınmış bir anlatım tercih edilmiş dil sadeleştirilmiştir.
  • Divan edebiyatında bakış açısı dünya görüşü ve değerlendirmelerde Doğu kültürünün etkisi ağırlık kazanırken Tanzimat edebiyatında Batılı anlayış esas alınmıştır.

 

Tanzimat Edebiyatında Makale 

        Makale edebiyatımıza Tanzimat döneminde gazeteyle birlikte girmiştir. Makale türünün doğması ve yaygınlaşması gazete sayesinde olmuştur.

        Türk edebiyatında ilk makale, Şinasi’nin Tercüman-ı Ahval mukaddimesidir. Bu makalede Şinasi gazetenin önemini yazı dilinin yeniden düzenlenmesi gerektiğini ve halkın anlayabileceği bir düzeyde olması gerektiğini vurgulamıştır.

        Namık Kemal 1876’da Tasvir-i Efkâr’da yayımladığı “ LİSAN-I OSMANÎ’NİN EDEBİYATI HAKKINDA MÜLEHAZATI ŞAMİL” adlı makalesinde edebiyatın gerçek sorunlarını ilk kez dile getirmiştir. Namık Kemal bu makalede yazı dilinin anlaşılır olması gerektiğini divan edebiyatının somut gerçekleri yansıtmadığı gibi konular üzerinde durmuştur.

       Ziya Paşa Hürriyet gazetesinde yayımlanan “Şiir ve İnşa” adlı makalesinde ulusal değerlerimizi yansıtan halk edebiyatının örnek alınması gerektiğini dile getirir ve yapıtların halkın anlayabileceği dille ortaya konması gerektiğini vurgular.

 

Yazı dilinin sadeleşmesi, toplumsallaşması

  • TERCÜMAN-I AHVAL = Şinasi 
  • LİSANÎ OSMANÎ’NİN EDEBİYAT HAKKINDA MÜLEHAZATI ŞAMİLDİR = Namık Kemal
  • ŞİİR VE İNŞA = Ziya Paşa 

                    

Tanzimat edebiyatında Eleştiri

Tanzimat yazarları arasında eski – yeni, doğu – Batı çatışması göze çarpar

Ziya Paşa = Harabat “ilk antoloji”

Ziya Paşa “Şiir ve İnşa” adlı makalesinde halk edebiyatını savunmuş, esas edebiyatın halk edebiyatı olduğunu söylemiştir. Ancak “Harabat” adlı makalesinde bu düşüncelerin aksini iddia ederek Halk edebiyatının bayağı sıradan bir edebiyat olarak görmüş: Divan edebiyatını yüceltmiştir.

 

  • Namık Kemal = Tahrib-i Harabat 
  •                       Takip
  • R. Mahmut Ekrem = Takdir-i Elhan (şiir üzerine yazılmış ders kitabı)
  •                              Kulak için kafiye ZEMZEME
  • Muallim Naci = Göz için kafiye DEMDEME

 

Tanzimat Edebiyatında Anı

  • Namık Kemal = Mogosa Hatıraları 
  • Ziya Paşa = Defter-i Amal 
  • Muallim Naci = Ömer’in Çocukluğu 
  • Akif Paşa = Tabsıra
  • Tanzimat Edebiyatında Gezi Yazısı
  • Ahmet Mithat Efendi = Avrupa’da Bir Cevelan, Sayyadane Bir Cevelan

 

Tanzimat Edebiyatında Mektup

 

  • Ahmet Mithat Efendi ve Muallim Naci = Muhaberat ve Muhaverat
  • Abdülhak Hamit Tarhan = Mektuplar 
  • Namık Kemal = Namık Kemal’in Hususi Mektupları

 

TANZİMAT DÖNEMİNDE DİL, TÜRKÇÜLÜK ÇALIŞMALARI

 

Şemsettin Sami: 

  • Türkçenin sadeleştirilmesi yolundaki çalışmalarıyla tanınır.
  • Orhun kitabelerini ve Kutadgu Bilig’i Türkçesine çevirendir.
  • Kamus-ı Türkî, Kamusü’l Alam, Kamus’ul Fransevi tanınmış sözlükleridir.
  • Kamusü’l Alam = İlk tarih ve coğrafya ansiklopedisi (6 cilt).

 

Ahmet Vefik Paşa: 

Türkçenin sadeleşmesi için mücadele etmiştir. Atasözlerinin derlendiği ilk kitap;

  • Ahmet Vefik Paşa: Müntehabat-ı Durüb-ı Emsal – 1853
  • Daha sonra Şinasi: Durüb-ı Emsal-i Osmaniye – 1863

 

Ahmet Cevdet Paşa 

Dil ve edebiyat alanında eserleri vardır. Kavaid-ı Osmaniye (Osmanlıca kurallar)

                                                                Belogat-ı Osmaniye (Edebi bilgiler)

Ali Suvai’nin Türkçülük düşüncelerini içeren eseri HİVE.

 

 

1. Şinasi‘nin Tercümanı-ı Ahval’den ayrıldıktan sonra çıkardığı gazetedir     Tasvir-i Efkâr

2. Adını II. Mahmut’un koyduğu ilk resmi gazetedir. Takvim-i Vakayi

3. Tanzimat Edebiyatının başlangıcı olan ilk özel gazetedir. Tercüman-ı Ahval

4. İngiliz William Churcil tarafından çıkarılan yarı resmi gazetedir. Ceride-i Havadis

5 1872’de Çıkarılan gazetenin en önemli özelliği tercümelere yer vermesi ve ilk fotoğraflı gazete olmasıdır. Musavver

6. 1866’da Ali Suvai’nin çıkardığı gazetedir. Muhbir

7. 1868’de Londra’da Ziya Paşa ve Namık Kemal tarafından çıkarılan gazetedir.Hürriyet

8. 1878’de Ahmet Mithat tarafından çıkarılan gazetede yazarın birçok romanı yayımlanmıştır.Tercüman-ı hakikat

9. Mehmet Arif Bey tarafından çıkarılan ilk resimli gazetedir. Sabah

 

Klasizm Akımı

  • Klasizm akımına bağlı sanatçılar eski yunan ve Latin edebiyatını örnek almışlardır. Eserlerde akıl ve sağduyu önemsenir, akla bağlı olarak erdem ve ahlak kurallarına dikkat edilir.
  •  İşlenen konunun gerçek olup olmamasından daha çok gerçeğe benzer olması ilkesi vardır.
  • İnsan, hangi çağda hangi toplumda yaşarsa yaşasın, hiç değişmeyen yönleriyle, evrensel özellikleriyle anlatmıştır.
  • Ancak aklını ve iradesini kullanabilen olgun, seçkin bir insanın esere konu olabileceğini savunmuşlardır. Çocuklar, deliler ve halktan kişileri ele almazlar.
  • Sadece insanın iç doğasını önemsedikleri için doğal ve sosyal çevreyi, fiziki görünüşü, giyim ve dekor unsurlarını ihmal etmişlerdir.
  • Konuya değil işlenişe önem verirler, bu yüzden aynı konu başka başka yazarlar tarafından işlenmiştir.
  • Sanatçılar eselerinde kendi kişiliklerini gizlemişler, yapıtlarının biçimsel yönden kusursuz olmasına önem vermişlerdir.

 

Batı Edebiyatında Temsilcileri                             Türk Edebiyatında Temsilcileri

 

Mollerie                                                                                  Şinasi

A

Comeile

A

Rocine

Ca Bruyere

A

Madam de Lo Fefoyette

Boileou

 

 

NAMIK KEMAL

  • Vatan şairi olarak tanınır
  • Romantizm akımının etkisinde kalmıştır
  • Vatan, Millet, Esaret gibi konuları işlemiştir
  • Şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanmakla birlikte hece ölçüsünü de denemiştir

Şiir                                             Eleştiri                                Makale

Vovoyle, Vatan mersiyesi                  Tahrib-i Harabat              Lisan-ı Osmanî’nin Edebiyatı

Hürriyet Kasidesi                                Takip                      Hakkında Mülehazatı Şamildir

 

Gazete                                                Anı                                Roman 

İbret (1870)                                   Mogosa Hatıraları                İntibah (İlk edebi roman)

Hürriyet (Ziya Paşa ile) (1868)                                                Cezmi (ilk tarihi roman)

 

Tiyatro                                                                   Tarihle ilgili

Vatan Yahut Silistre, Akif Bey, Kara Bela                            Renan Müdafanamesi 

Zavallı Çocuk, Gülnihal, Celalettin Harzemşah                      Kaniye Kalesi  

 

ZİYA PAŞA

 

  • Edebiyatta Terkib-i Bent ve Terci-i Bent şairi olarak tanınır
  • Doğu yönü ile yetiştirilip, Batıya yön çevirmiştir
  • Hece ölçüsüyle yazdığı birkaç eser dışında tamamıyla divan edebiyatına bağlı kalmıştır
  • Terkib-i Bent ve Terci-i Bentlerinde vecizeleşmiş sözler kullanmıştır

 

Eleştiri: (Divan edebiyatını över)

Harabat: İlk antoloji

Zafername: Hiciv

Emile, Endülüs Engizisyon Tarihi: Çeviri Rüya                                                                                   

Veraset Mektupları: Düz yazı

Rüya: İlk Röportaj 

Eşar-ı Ziya: Külliyat-ı Ziya: Şiir

Şiir ve İnşa: Makale (Halk edebiyatını över)

 

AHMET VEFİK PAŞA

• Klasizm akımından etkilenmiştir

• Türkçülük akımının hazırlayıcı ve öncülerindendir

• İlk tiyatro binasını kurmuştur

• Tanzimat edebiyatının her iki döneminde de yer alır 

• Türk edebiyatında ilk uyarlama tiyatroları yapmıştır

• Dil ve tarih alanında da eserler vermiştir

• Anadolu Türkçesindeki sözcükleri ilk o toplamıştır

 

Eserleri

 Sözlük: Lehçe-i Osmanî

Tarih: Secere-i Türk, Fezleke-i Tarih-i Osmanî, Hükmet-i Tarih

Tiyatro: Don Civani, Dudu Kurları, Adamcıl, Azerya, Meraki, Yargoki Dandini, Zor Nikâh, Kocalar Mektebi, Kadınlar Mektebi, Tartüffe, Zoraki, Tabip

AHMET MİTHAT EFENDİ (Yazı Makinesi)

  • Tanzimat edebiyatının en popüler, en üretken yazarıdır.
  • Halk üzerinde en çok etkili olan sanatçıdır. Halka okuma alışkanlığını kazandırmada başarılı olmuştur. ”Sanat toplum içindir” anlayışını benimsemiştir.
  • Eseri ile toplum için “Hece-i Evet” (ilkokul hocası) olmuştur. Türk edebiyatında onun kadar eser veren olmadığından “yazı makinası” olarak tanınır.
  • Sade bir dil kullanmıştır.
  • Romanları teknik açıdan kusurludur. (olayın akışını kesip bilgi verme)
  • “Halk için roman” çığırını edebiyatımızda o açmıştır. Romantizm akımından etkilenmiştir.
  • Öykü ve romanlarında meddah tekniğini kullanmıştır.
  • Türk edebiyatındaki ilk öykü örneklerini vermiştir.
  • Gazetecilik yönü de vardır.
  • Servet-i Fünun yazarlarını eleştirerek onlara Dekadanlar / soysuzlaşmış adını takmıştır.
  • Evinde kurduğu küçük bir matbaada eserlerini basmıştır.
  • “Esrar-ı Cinayet” adlı romanı ilk polisiye roman sayılabilir.

Eserleri: 

Roman: Hasan Mellah, Hüseyin Fellah, Felatun Beyle Rakım Efendi, Paris'te bir Türk, Henüz on yedi yaşında, Dürdane Hanım, Jön Türk…

Hikâye: Kıssadan Hisse, Letaif-i Rivayet

Gezi: Avrupa’da Bir Cevelan

Tiyatro: Açıkbaş, Çerkez Özdenler

Gazete: Bedir, Devir, Tercüman-ı Hakikat

 

ŞEMSETTİN SAMİ

  • Türk dilini kendi özbenliğine dönmesi, sadeleşmesini bir dava olarak belirlemiştir.
  • Tükiye’de Orhun Abideleri ve Kutadgu Bilig üzerinde ilk çalışmalar olana aittir.
  • Türk dili ve kültürüne en büyük katkısı sözlük ve ansiklopedi çalışmasıdır.
  • En olgun eseri Komusu'l-Türkî’dir.(ilk Türkçe sözlük)
  • Zamanın en büyük dil bilginidir.

Eserleri:

Sözlük: Kamusul Alam, Kamus-ı Türkî, Kamus-ı Fransevi

Roman: Taaşşuk-ı Tal’at Fitnat (ilk yerli romanımız), Sefiller (V. Hugo’dan çevirme roman), Robenson

Tiyatro: Seyyid Yahya, Ahde Vela, Gave

Ansiklopedik Eserler: Esatir, Gök, Yer, İnsan, Kadınlar, Emsal Letaif, Müntehabat-ı Baki, Orhun Yazıtları, Kutadgu Bilig

 

 I. DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI GENEL ÖZELLİKLERİ 

1. Toplum için sanat anlayışı benimsenmiştir. Sanat, Toplumun Batılılaşma, yenileşmesi için bir araç olarak kullanılmıştır.

2. Eserlerin halkın anlayabileceği dilden yazılması amaçlanmıştır. Fakat bunda başarılı olunamamıştır. Tanzimat edebiyatı, divan edebiyatının tersine, seçkin kişiler için değil, halk için meydana getirilen bir edebiyat düşüncesiyle ortaya çıkmıştır.

3. Divan edebiyatının süslü-sanatlı düzyazısı yerine, belli bir düşünceyi, iletmeyi amaçlayan daha yalın, sanatsız yeni bir dille geliştirilmiştir; noktalama işaretlerini ilk kez Şinasi kullanmıştır.

4. Şiirde toplumsal konular işlenmiştir. Biçim bakımından Divan edebiyatına bağlılık sürmüş; gazel, kaside, murabba, terkib-i bend gibi nazım biçimleri kullanılmıştır. Unutma; bizim eski ama içerik yeni.

5. Tanzimat sanatçıları, Fransız edebiyatını örnek almışlar; önce klasizm ve sonra romantizm etkisinde kalmışlardır. Klasizm (Ahmet Vefik Paşa), Romantizm (Namık Kemal).

6. İlk örnekleri bu dönemde görülen roman, teknik yönden kusurludur. Romanda Batının yanlış anlaşılması, aile sarsıntıları, köle ticareti, görücü usulü evlilik gibi konular işlemiştir.

7. Tanzimat tiyatrosu, sahne dili, oyun ve tekniği açısından başarılıdır. Tiyatro toplum için bir okul gibi düşünülmüştür.

8. Tanzimat edebiyatı, Batı etkisindeki Türk Edebiyatı’nın ilk durağı olduğu için, Batı edebiyatı türlerinin ilk örnekleri makale, deneme, roman vb. bu dönemde verilmiştir.

9. Bu dönem sanatçıları, jön Türkler de denilen siyasi kişiliklerdir. Amaçları; Toplama yol göstermektedir.

10. Bu dönem edebiyatı bir “ilk” ler edebiyatıdır.

 

Tanzimat Edebiyatında İlkler

  • İlk yerli roman: Şemsettin Sami’nin “Taaşşuk-ı Tal’at ve Fitnat”
  • İlk çeviri roman: Y. Kamil Paşa’nın Fenelon’dan “Telemak”
  • İlk tarihi roman: Namık Kemal’den “Cezmi”
  • İlk edebi roman: Namık Kemal’den “İntibah”
  • İlk tarihi roman denemesi: Ahmet Mithat Efendi “Yeniçeriler”
  • İlk realist roman: Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası”
  • İlk köy romanı: Nabizade Nazım’ın “Karabibik”
  • İlk psikolojik roman denemesi: Nabizade Nazım’ın “Zehra”
  • İlk köy şiiri: Muallim Naci’nin “Köylü Kızların Şarkısı”
  • İlk pastoral şiir: Abdülhak Hamit’in “Sahra”
  • Kafiyesiz şiirin ilk yazarı: A. Hamit Tarhan’dır. Şiiri “Validem”dir.
  • İlk yerli tiyatro eseri: Şinasi’nin “Şair Evlenmesi”
  • İlk uyarlama tiyatro eserinin yazarı: Ahmet Vefik Paşa
  • Aruz ölçüsüyle yazılan ilk tiyatro: A. Hamit Tarhan “Eşber”
  • Hece ölçüsüyle yazılan ilk tiyatro: A. Hamit Tarhan “Nesteren”
  • İlk resmi Türkçe gazete: Takvim-i Vakayi
  • İlk yarı resmi gazete: Ceride-i Havadis
  • İlk özel gazete: Tercüman-ı Ahval
  • İlk şiir çevirisi yapan yazar: Şinasi (Tecüme-i Manzume)
  • İlk makale: Şinasi’nin Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi’dir.
  • Noktalama işaretlerini kullanan ilk yazar: Şinasi
  • İlk ontoloji: Ziya Paşa “Harabat”
  • İlk röportaj: Ziya Paşa “Rüya”
  • İlk edebi bilgiler kitabı: R. Mahmut Ekrem “Talim-i Edebiyat”
  • İlk atasözleri kitabı: Şinasi “Durub-ı Emsal-i Rivayat”
  • Batılı anlamda ilk hikâye: Samipaşazade Sezai “Küçük Şeyler”
  • Batılı anlamda ilk eleştiri yazarı: Namık Kemal’dir (Tahrib-i Harabat)

 

TANZİMAT DÖNEMİNDE ŞİİRİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 

  • Batı kaynaklı birtakım biçim ve içerikler yaratmak isteyen Tanzimat edebiyatçıları, sürekli bir düşüş yaşayan divan edebiyatını hedef almışlardır. Divan şiirini donmuş, kalıplaşmış olmakla, dilin ağırlığıyla, abartılı ve sanatlı söyleyişle suçlamışlar, onu yok sayma, ortadan kaldırma çabasına girmişlerdir. Divan şiirine bu yolda ilk darbeyi Namık Kemal vurmuştur. (Lisanî Osmaninin Edebiyatı Hakkında Mülahazatı Şamildir)
  • Tanzimat sanatçıları içinde birde asıl büyük yeniliği Abdülhak Hamit Tarhan gerçekleştirmiştir.
  • Tanzimat edebiyatının ilk döneminde divan şiirinin geleneği sürmüş, şekil aynı kalmış, şiirin konusu değişmiş, şiire yeni konu ve kavramlar getirilmiştir.
  • Tanzimat şiiri, ilk dönemde sanatsal ve estetik yönden bir kaygı taşımamış, çoğunlukla yeni kavram ve düşünceleri, yaymada şiir bir araç olarak görülmüş, şiirde de faydacılık düşüncesi ön planda olmuştur. Ancak ikinci evrede şiirin sanatsal ve estetik yönüne de önem verilmiştir.
  • Tanzimat edebiyatının ilk döneminde Şinasi, şiirde dil ve üslup yönünden konuşma diline yaklaşmaya çalışmış ancak bu sadeleşme çabasıyla kendisiyle sınırlı kalmıştır. Namık Kemal, Ziya Paşa, Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit Tarhan’ın şiirleri konuşma dilinden bütünüyle uzak kalmıştır.
  • Tanzimat edebiyatının ikinci dönem şairlerinden Abdülhak Hamit Tarhan ve Recaizade Mahmut Ekrem de, toplumsal konuları bir yana bırakıp bireysel bir mistik ve metafizik konulara yönelmişlerdir.
  • Bunun dışında Namık Kemal başta olmak üzere diğer şairlerin şiirlerinde coşku ve lirizmin önemsendiği görümlü, bunlar da romantik şiirin ilkelerine bağlı kalmışlardır.
  • Tanzimat Dönemi’nin ilk şairlerinin, şiirinde “Toplum için sanat” anlayışına, ikinci dönem şairlerinin ise “Sanat için sanat” anlayışına bağlı kaldıkları görülmüştür.

 

TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK ROMANLARININ GENEL ÖZELLİKLERİ

  • Tanzimat Dönemi Türk romanlarında, Fransız romancılığının etkisi açık bir biçimde görülür. 
  • Tanzimat dönemi romanlarında kahramanlar anneleri tarafından büyütülmüş, bir yanları eksik, karakter yapıları zayıf kişilerdir.
  • Tanzimat romanlarında mekân genel olarak İstanbul olur. Kahramanların çoğu da devlet dairelerinde çalışan memurlar ya da üst derecede yöneticilerdir. Bunlar dönemin Batılılaşma düşüncesi içindeki aydın tipleri temsil ederler. 
  • Tanzimat dönemi romanlarında çoğunlukla romantizm akımının etkisi görülür. Bu nedenle rastlantılara hayal ve duyguya geniş yer verilir; tipler de iyi-kötü biçiminde tek yönlü çizilir. Ancak Recaizade Mahmut Ekrem’le romana realist bir anlayış yerleşmeye başlamıştır. 
  • Kölelik, alafrangalaşma, mirasyedilik, züppelik, evlilik, geleneklerin eksik ve yanlış tarafları, idealizm, kadınların eğitimi, aşk siyasi anlayış, yozlaşma dönemin romanlarında genel olarak işlenen temalardır.

Romantizm (Coşumculuk)

  • Romantizm mutlaka krallığın yıprandığı, güçlü toplumsal dönüşümlerin yaşandığı koşullarda ortaya çıkan bir edebiyat akımıdır. 18. yy düşünürlerinden J.J. Rousseou, “romantik” sözcüğünü kullanan ilk kişidir. Romantizm, klasizmin sanatçıyı bunaltan kurallarından kurtarma amacı taşır.
  • Klasizme tepki olarak doğmuştur
  • Klasik edebiyatın bütün kural ve biçimleri yıkılmıştır
  • Duygu ve hayale önem verilmiştir
  • Yunan ve Latin edebiyatları yerine çağdaş edebiyatlar örnek alınmıştır
  • Konular günlük yaşamdan, ulusal efsanelerden ve ulusal tarihten alınmıştır
  • Sanatçılar eserlerinde kendi kişiliklerini gizlememişler, biçimsel kusursuzluk arayışını ikinci plana itmişlerdir
  • Toplumun her kesimini halktan insanları eserlerine almışlardır
  • Kişileri kendi çevrelerinde ele almışlar, eserlerde giyim, kuşam ve doğa tavsiyelerine yer vermişlerdir
  • Romantizmde tip tek yönlü ele alınmış, iyi-kötü, güzel-çirkin, ak-kara, tartışması çıkmıştır
  • Hayal ve duygu ön plana çıktığından lirik şiir bu dönemde yeniden gelişmeye başlamıştır

 

Temsilcileri

Puşkin, Alexandra Dumos, Shekspare, Goethe, Alfetto Musset, Lomortine, J.J. Rousseou, Victor Hugo, Schiller

Bilgi=Türk edebiyatında Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan, Ahmet Mithat Efendi romantizm akımında etkilenmiştir.

 

Realizm (Gerçekçilik)

  • Gerçeği olduğu gibi anlatma oylunu tutan bir edebiyat akımıdır. 19. yy ikinci yarısında Auguste Comte’un “Povitivizm” düşüncesinin etkisiyle gelişmiştir. Pozitif düşüncelerin edebiyat çevrelerini etkilemesi ve Gustave Flaubert’in “Madam Bovary” adlı romanı 1857 yılında yayımlamasıyla kesin bir varlık kazanmıştır. Realizm roman, hikâye ve tarih gibi nesir türlerinde etkili olmuş bir akımdır.
  • Realist eserlerde konuları betimlenen çevreler, yaratılan tip ve karakterler gerçeğe uygun olur. Okurda yaşanmış ya da yaşanabilir izlenimini bırakır. Olağandışı unsurlara ve rastlantılara yer verilmez.
  • Realist eserlerde yazarın gözlemleri ve gözleme dayalı olarak yaptığı betimlemeler ön plandadır.
  • Bu betimlemeler roman kişilerinin iç dünyalarını daha iyi anlatabilmek için kullanılır.
  • Kişiler günlük yaşamdan ve sıradan insanlar içinden seçilir.
  • Realist akıma bağlı sanatçılar gözlem yönteminin yanında bilimsel yöntemle elde edilen belgelere de başvurulur, gerektiğinde anket yöntemi de kullanılır. Elde ettiği malzemeleri eserlerinde yansız bir tutumla sergiler.
  • Yazar yapıtlarında aradan çekilir, kişiliğini gizler olaylar karşısında yansız bir tutum sergiler.
  • Realist eserlerde dil sağlam, üslup açık ve yalındır. Biçimsel yetkinliğe önem verilmiştir. Kötü bir biçimde güzel bir düşüncenin yansıtılmayacağına inanılmaktadır.
  • Realistler insan kişiliğinin oluşmasında doğal ve toplumsal çevrenin etkisine inanmışlar, eserlerinde geniş bir biçimde doğa ve töre tasvirleri yapmışlardır.

 

Temsilcileri

Gorki, Gogol, Gustave Flaubert, John Steinback, Stendal, Balzac, Hemingway, Çehov, Tolstoy, Dostoyevski, Daniel Defeo, Turgunuev

Bilgi = Türk edebiyatında R. Mahmut Ekrem, Sami Paşazade Sezai, Halit Ziya Uşaklıgil, realizmden etkilenen ilk sanatçılarımız olmuştur.

 

Naturalizm (Doğalcılık)

  • 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan natüralizm, edebiyata gözlemin yanında bilimsel deney yöntemini de getiren bir akım olmuştur.
  • Realizmin devamı niteliğindedir, akımın oluşmasında fizik, kimya, biyoloji gibi deneysel bilimlerdeki gelişmeler etkili olmuştur.
  • Hı Taine’nin “Determinizm”, Darwin’in “Evrim”, Mendel’in “Kalıtım” kavramları bu akımın oluşmasında önemli etkenler olmuştur.
  • Natüralistler, insan kişiliğinin oluşmasında doğal ve toplumsal çevrenin yanında soyaçekim faktörünün de etkili olduğunu düşünmüşler, insanın kendi iradesiyle yaptığını sandığı işlerin bile bu üç etkinin sonucu olduğunu savunmuşlardır.
  • Natüralist eserler, nesnel bir gözlem ve önyargısız bilimsel deney yöntemine dayanarak oluşturulmuştur.
  • Yaşam, olaylar ve insanlar, hiçbir ayrım yapmadan olanca gerçekliği ve çıplaklığıyla ele alınmış, değiştirilmeden esere yansıtılmıştır. Buna bağlı olarak natüralistler hayatın en çirkin ve iğrenç sahnelerini bile anlatmaktan çekinmemişlerdir.
  • Natüralist eserlerde, kişiler ait olduğu tabakaya göre konuşturulmuş, anlatımda doğallık önemsenmiştir.
  • Natüralist eserlerde çevre ve doğa tasvirine geniş yer verilmiştir.
  • Natüralizmde yazarlar iki türlü deney yöntemi kullanmışlardır. Birincisi “sürekli çevreleri değiştirmek” deneyi, ikincisi de çevreyi aynı tutup “koşulları sürekli değiştirmek” deneyi, insan davranışlarındaki değişiklikleri gözlemleyerek anlatmak.
  • Bu nedenle natüralistler hem bir deneyci hem de gözlemci olmuşlardır.
  • Natüralizm akımının kurucusu Fransız yazar Emile Zola’dır.
  • Temsilcileri
  • Emile Zola, Guy de Maupassant, Alphonse Davet, Henrik İbsen, 

 

Bilgi: Türk edebiyatında, Nabizade Nazım, Beşir Fuat, A. Mithat Efendi, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Sebahattin Enis natüralizm akımında etkilenen başlıca sanatçılarımızdır.

 

ABDÜLHAK HAMİT TARHAN

  • Tanzimat Dönemi’nin Şair-i Azam ünvanlı en büyük şairidir.
  • Ölüm, fizik ötesi, ümit, isyan, aşk, vatan, millet, günlük yaşam ve feryat gibi temalarda epik-lirik-felsefi şiirler yazmıştır.
  • Şiirlerinde aruzu esas almakla birlikte heceyi de kullanmıştır.
  • Süslü ve sanatlı bir dili vardır.
  • Sanat için sanat anlayışına sahiptir.
  • Divan edebiyatı nazım biçimlerinde önemli değişiklikler yapmıştır. Eski kalıpları yıkarak yeni nazım biçimleri kullanmıştır.
  • Tiyatrolarını okunmak için yazmıştır.
  • Romantizmin etkisindedir.
  • Validem adlı şiir kitabında ilk defa uyaksız şiirler denemiştir.
  • Sahra adlı şiir türü eserinde ilk pastoral şiire yer vermiştir.
  • Roman ve hikâye türü eseri yoktur.
  • Eşber ve aruz ölçüsüyle yazılmış ilk oyun, Nesteren hece ölçüsüyle yazılmış ilk oyundur.
  • Tiyatrolarında kullandığı ağır dil oyunlarının sahnelenmesine engel olmuştur.
  • Eşi Fatma Hanım’ın ölümü üzerine unutulmaz Makber şiirini yazmıştır.
  • Şiir; Sahra, Makber, Ölü, Hocle, Balo’dan Bir Ses, Validem, Kürsi-i İstiğrak, Divanelik… 
  • Tiyatro; İçli Kız, Sabru Sebat, Duhter-i Hindu, Eşber, Nesteren, Fitnen, Maceray-ı Aşk

 

RECAİZADE MAHMUT EKREM (ÖĞRETMEN)

  • Muallim Naci ile eski-yeni çatışması çevresinde uzun süre tartışmalara girdi.
  • Yenilikçi gençlere yol gösteren
  • Servet-i Fünun Edebiyatı hazırlayıcısı olarak bilinir
  • Kulak için kafiye düşüncesini savunmuştur
  • Mekteb-i Mülkiye ve Mekteb-i Sultaniye’de görev yapmıştır
  • Roman: Araba Sevdası (İlk realist roman)
  • Oyun: Vuslat, Çok bilen Çok Yanılır, Afife Anjelik, Atola Yahut Süreksiz Sevinç
  • Deneme-İnceleme-Eleştiri: Talim-i Edebiyat (İlk edebi bilgiler kitabı) Takdir-i Elhan, Kudemadan Birkaç Şair
  • Hikâye: Saime, Muhsin Bey, Şemsa
  • Şiir: Name-i Seher, Yadigâr-ı Şebab, Zemzeme, Tefekkür, Nijad Ekrem (oğlunun ölümü üzerine), Nefrin

 

NABİZADE NAZIM

  • İlk denemesi 1880’de Vakit gazetesinde Ahmet Nazım’ın imzasıyla yayımlanan “Esaret”tir.
  • Şiirlerinde ölüm, tabiat, tanrı gibi konular işlenmiştir.
  • Gerçekçi edebiyatımızın öncülerindendir.
  • Karabibik adlı romanı ilk köy romanıdır.
  • Servet-i Fünun dergisinin ilk yazarlarındandır.
  • Zehra adlı romanı, ilk psikolojik roman denemesidir.
  • Natüralizm ve Realizm’den etkilenmiştir.
  • Edebiyata şiirle başlar daha sonra roman ve denemeleriyle tanınır.
  • Romantizmin izlerini taşıyan şiirler yazmıştır.
  • Roman: Karabibik, Zehra
  • Öykü: Yadigârlarım, Haspa, Bir Hatıra, Hala Güzel, Bahtiyar mıdırlar, Sevda, Zavallı KızŞiir: Heves Ettim, Mini Mini Yahut, Yine heves
  • Oyun: Hoşnişin (Manzum piyes)

 

ABDÜLHAK HAMİT TARHAN

  • Tanzimat Dönemi’nin Şair-i Azam ünvanlı en büyük şairidir.
  • Ölüm, fizik ötesi, ümit, isyan, aşk, vatan, millet, günlük yaşam ve feryat gibi temalarda epik-lirik-felsefi şiirler yazmıştır.
  • Şiirlerinde aruzu esas almakla birlikte heceyi de kullanmıştır.
  • Süslü ve sanatlı bir dili vardır.
  • Sanat için sanat anlayışına sahiptir.
  • Divan edebiyatı nazım biçimlerinde önemli değişiklikler yapmıştır. Eski kalıpları yıkarak yeni nazım biçimleri kullanmıştır.
  • Tiyatrolarını okunmak için yazmıştır.
  • Romantizmin etkisindedir.
  • Validem adlı şiir kitabında ilk defa uyaksız şiirler denemiştir.
  • Sahra adlı şiir türü eserinde ilk pastoral şiire yer vermiştir.
  • Roman ve hikâye türü eseri yoktur.
  • Eşber ve aruz ölçüsüyle yazılmış ilk oyun, Nesteren hece ölçüsüyle yazılmış ilk oyundur.
  • Tiyatrolarında kullandığı ağır dil oyunlarının sahnelenmesine engel olmuştur.
  • Eşi Fatma Hanım’ın ölümü üzerine unutulmaz Makber şiirini yazmıştır.
  • Şiir; Sahra, Makber, Ölü, Holce, Balo’dan Bir Ses, Validem, Kürsi-i İstiğrak, Divanelik… 
  • Tiyatro; İçli Kız, Sabru Sebat, Duhter-i Hindu, Eşber, Nesteren, Fitnen, Maceray-ı Aşk

 

MUALLİM NACİ

  • Şiirlerinde sade, yalın Türkçe kullanmıştır.
  • İlk edb. Nazım biçimlerinden faydalanmıştır.
  • Şiirlerinde yalnızlık, gurbet, doğa karamsarlık ve milli duygular işlenmiştir.
  • İlk köy şiirini yazmıştır. (Köylü Kızların Şarkısı)
  • Çocukluk anılarını anlatırken sade bir dil kullanmış ve en sade Tanzimat nesrini o yazmıştır.
  • Türk edebiyatında eski-yeni tartışmasında eski edebiyat taraftarlarının öncüsü olmuştur. (Geleneksel şiir anlayışının temsilcisidir)
  • Eski şiirin temsilcisi olarak tanınmasına rağmen Batılı şiir tarzında başarılı örnekler vermiştir.
  • Tanzimatçılarla aynı dönemde yaşamasına rağmen sanat anlayışı bakımında onlardan ayrılır.
  • Şiir: Terkib-i Bend-i, Muallim Naci, Ateşpare, Şerare, Fürüzan, Sümbüle 
  • Eleştiri: Muallim, Demdeme (1-2-3), Yazmış Bulundum, Lugat- Naci
  • Araştırma: Osmanlı Şairleri, Islahat-ı Edebiye, Esami
  • Mektup: Muhaberat ve Muhaverat, Şöyle Böyle, Mektuplarım
  • Oyun: Heder, Musa bin Ebül, Gazan Yahut Hamiyet

 

SAMİPAŞAZADE SEZAİ

  • Edebiyatımıza ilk küçük hikâyeyi getiren Tanzimat Edbiyatı Roman ve öykü yazarıdır.
  • Romanımızı realizme yönelten bir sanatçıdır.
  • Sanat için sanat anlayışını benimsemiştir.
  • Hikâyelerinde romanlarından daha güçlü bir teknik vardır.
  • Şiirlerinde romantizm, roman ve hikâyelerinde realizm etkisi görülür.
  • Roman: Sergüzeşt
  • Oyun: Şir (arslan)
  • Hikâye: Küçük Şeyler (Batılı anlamda ilk hikâyedir)
  • Sohbet- Eleştiri-Anı: Ruhumuzu-l Edeb, İclal

   

TANZİMAT DÖNEMİNDE TİYATRONUN GELİŞİMİ

  • Tanzimat’a kadar Karagöz, Orta oyunu ve Meddah gibi geleneksel tiyatroları bilen Türk seyircisi, Tanzimat’tan sonra tiyatro türünün Avrupai şekillerini tanımaya başlamıştır.
  • Tiyatro edebiyatımıza bir edebi tür olarak Tanzimat’la girmiş tiyatro edebiyatı da Şinasi ile başlamıştır.
  • Güllü Agop’un tiyatromuzun gelişmesinde ve sahne faaliyetlerinde önemli bir yeri vardır. Saraydan aldığı yetki ile tiyatrosunu bir okul haline getiren Agop, Ermeni sanatçıların yanında Türk aktörlerinin yetişmesinde de katkıda bulunmuştur.
  • Tanzimat dönemi tiyatrosunun gelişmesinde devlet adamlarımızın da önemli katkıları olmuştur. Bunlar içinde ilk sırayı Ahmet Vefik Paşa alır. Bursa valiliği sırasında bir tiyatro binası yaptırmış, tiyatroya önemli hizmetlerde bulunmuş tiyatro sanatının memleketimizde tanınmasına hizmet etmiştir. Moliere’den yaptığı çeviriler ve uyarlamalar ile de Türk seyircisinin Batılı tiyatroyu tanımasını ve sevmesini sağlamıştır.
  • 1884 yılında Ahmet Mithat’ın “Çerkez Özdenler” adlı oyuncunun, azınlıkları kışkırtacağı düşünülerek Gedikpaşa Tiyatrosu bir gecede yıktırılmıştır.

 

Tanzimat Dönemi

1.Dönem Sanat Anlayışları

Dönemin sanatçıları eserleri ile toplumu eğitmeyi düşünmüş, Batı kültürünü halka yaymada bir elçi rolü üstlenmiş, bu nedenle de ”Toplum için sanat” anlayışını benimsemiştir.

 

2. Dönem Sanat Anlayışları

İkinci dönem sanatçıları sanatsal ve estetik değerlerin önemi olduğunu düşünerek “sanat için sanat” anlayışıyla hareket etmiş, eserleriyle edebi bir zevk yaratmak istemişlerdir.

 

1. Dönem Dil Anlayışları

Birinci dönem sanatçıları, sanatı toplum hizmetinde kullandıkları için klasik edebiyatın ağır ve süslü dilini eleştirmiş; dilin sadeleştirilmesi gerektiğini her fırsatta dile getirmişlerdir. Bunu da bir ölçüde başarmışlar, ancak tüm eserlerde sade bir dil kullanamamışlardır. “Sadeleşme” dönemin makalelerine konu olmuştur.

 

2. Dönem Dil Anlayışları

İkinci dönem sanatçıları edebiyatta faydacılık anlayışını taşımaz. Eserlerin sanat değeri taşımasını önemserler. Birinci dönemdeki dilde sadeleşme çalışmalarını ileri taşımazlar. Birinci dönem sanatçılarından daha ağır bir dil kullanırlar. 

 

1. Dönem Şiirleri ve Şiir Anlayışları

Birinci dönem sanatçıları şiirin şekil özelliklerinde bir değişiklik yapmamışlardır. Divan şiiri biçimleri ve aruz ölçüsünün kullanımı sürmüştür. Şiirde konu bütünlüğü yaratarak şiirin konusunu tamamen değiştirmişlerdir. Vatan, hak, adalet… vb. konuları eski nazım biçimleri içinde işlemişlerdir. Şiirde estetik bir yapı oluşturma yerine, yeni düşünceleri şiir yoluyla anlatmayı tercih etmişlerdir. Dönemin sanatçılarından Şinasi şiirlerinde sade bir dil kullanarak Batılı düşünce ve çağdaşlaşmaya değinmiş, kuru ve öğretici şiirler yazmıştır. Namık Kemal ise şiirlerinde coşkulu ve romantik bir hava içinde adalet, hak, millet vb. konular işlenmiştir.

 

2. Dönem Şiirleri ve Şiir Anlayışları

İkinci dönem sanatçıları şiirlerinde gecele olarak bireysel duygulara yer vermişlerdir. Dönemin sanatçıları şiirde estetik bir zevk yaratmış, şiirin konusunu genişletmiştir. Ancak şairlerin bir kısmı eski şiiri savunurken bir kısmı yeni şiir anlayışından yana olmuştur. Divan edebiyatı nazım biçimlerinin yıkılması da ilk defa bu dönemde yapılmıştır. Dönemin sanatçıları şiir konusunda tam bir görüş içinde olamamışlardır. “Kafiye göz için mi kulak için mi? ” meselesiyle başlayan Muallim Naci ve Recaizade Mahmut Ekrem arasında eski-yeni tartışması olmuştur. Sonunda yeni şiir anlayışını savunanlar bu tartışmada üstün gelmişlerdir. Recaizade’nin çevresinde toplanan yenilikçi gençler Servet-i Fünun hareketini başlatmışlardır ve Recaizadeyi üstatları kabul etmişlerdir. 

 

1. Dönem Tiyatroları ve Tiyatro Anlayışları

Okur – yazar oranının düşük olduğu o dönemde, sanatçılar tiyatroyu bir eğlence ve eğitim aracı olarak görmüşleri tiyatronun işlevine eğilerek edebi bir kaygı duymamışlardır. Bu dönemde çokça yerli tiyatro örneği verildiği gibi Fransız edebiyatından çok sayıda çeviri ve uyarlamalar yapılmıştır. Tiyatroda oldukça sade bir dil kullanmışlardır. Namık Kemal ve Ahmet Mithat Efendi yerli örnekler kaleme olan, Ahmet Vefik Paşa Moliere’den çeviri ve uyarlamalar yapan Türk sanatçılarıdır. Birinci dönem sanatçılarından Şinasi ve Ahmet Mithat Efendi eserlerinde geleneksel Türk tiyatrosunun izlerini hissettirmişlerdir.

 

2. Dönem Tiyatroları ve Tiyatro Anlayışları 

İkinci dönem sanatçıları tiyatroyu roman ve şiir gibi edebi bir tür olarak değerlendirmiş, tiyatronun da bir sanat eseri gibi yazılması gerektiğini savunmuşlardır. Ayrıca bu dönemde Batı tiyatro Türk toplumuna iyice yerleşmiş sevilen bir tür haline gelmiştir. Sanatçıların tiyatroyu sevdirmek gibi bir kaygıları olmamıştır. Dönemin baskıcı tutumu yüzünden siyasi ve sosyal konulara fazla girilmemiş, bu tür konular dolaylı olarak işlenmiştir. Dönemin en ünlü tiyatro yazarı A. Hamit Tarhan olmuştur. Yirmi bir tiyatro eseri kaleme olan A. Hamit Tarhan’ın oyunları genel olarak romantik dram tarzındadır. Sanatçı tiyatrolarının bir kısmını nesir bir kısmını nazım bir kısmı da karışık olarak ele almışlardır. Tiyatro dili süslü ve ağırdır. Çoğu tiyatronun sahnelenmesi zordur. Bunların “okumak için tiyatro” anlayışı yarattıkları söylenir.

 

1. Dönem Hikâye ve Roman Anlayışları 

İlk yerli öykü, ilk yerli roman ilk edebi roman bu dönemde yazılmıştır. Fakat bunlar Hikâye ve roman tekniği yönünden zayıftır çünkü uzun ve gereksiz tasvirlere girilmiş, olayın akışına müdahale edilmiş, yazar olaylar karşısında yon tutmuştur. Hikâye ve romanda ağır bir dil kullanmayı tercih etmişler, tasvir bölümlerinde dili daha ağır ve sanatlı kullanmışlardır. Genellikle romantizm akımının etkisi ağır basmaktadır. Esir ticareti, kölelik, cariyelik, alafrangalık özentisi… Vb. konular işlenmiştir. 

 

2. Dönem Hikâye ve Roman Anlayışları

Batılı anlamda ilk küçük öykü, ilk realist roman, ilk köy romanı, ilk psikolojik roman denemesi örnekleri bu dönemde verilmiştir. Hikâye ve romanlar birinci dönem yazarlarında göre daha olgundur. Roman teknik yönden ve kurgu açısından kuvvetlenmiş, yazarın olaya müdahalesi azalmış, ayrıca tip ve karakterler gerçeğe daha uygun verilmiştir.

 

1. Dönem Gazete ve Öğretici Metinler 

Birinci dönem sanatçılarının en büyük çalışması özel gazete çıkarmaları ve buna bağlı olarak bazı öğretici metinleri Türk edebiyatına kazandırmalarıdır. Ayrıca divan edebiyatının nesir anlayışını ve üslubunu temelden yıkmaları da bir başka yenilikleri olmuştur. Gazete sayesinde Batılı düşünce tarzı ve medeniyeti daha çabuk yayılmış, geniş kitlelere ulaştırılmıştır. Birinci dönem çıkarılan gazetelerin bir başka işlevi de o dönemde yaratılan edebi eserleri tefrika yoluyla yayımlanmasıdır. Gazete yoluyla makale, eleştiri, deneme gibi öğretici yazı türleri edebiyatımıza girmiştir. Gazeteler sade bir dil kullanarak bugünkü yazı anlayışın da temellerini atmıştır. 

 

2. Dönem Gazete ve Öğretici Metinler 

Tanzimat edebiyatının birinci döneminde yayılan gazeteler, ikinci dönemin ilk zamanlarında da varlığına devam etmiştir. Yalnızca İstanbul'da değil, Trakya ve Balkan vilayetlerinde de özel gazeteler çıkmış gazetecilik epeyce gelişmiştir. Ancak 1877'den başlayarak dönemin siyasi koşulları gazeteleri etkilemiş gazetecilik bir duraklama dönemine girmiştir. Ancak bu dönemde sanat ve edebiyat içerikli dergiler çıkarılmaya başlanmıştır. Bu dergilerin sayısı giderek artmıştır.

                 

 Servet-i Fünün Sanatçıları ile Tanzimat Sanatçılarının Karşılaştırılması

Servet-i Fünün Sanatçıları

  • ''Sanat, sanat için '' görüşüyle eser vermişlerdir.
  • Gerçekten çok hayale önem vermiş, manevi değerleri ele almışlardır.
  • Eserlerinde Arapça-Farsça sözcük ve tamlamalar kullanmış dili ağırlaştırmışlardır.
  • Batı edebiyatını daha küçük yaşlarda, okudukları okullarda öğrenip daha nitelikli ve olgun    eserler yaratmışlardır.
  • Dönemin siyasi koşulları sanatçıların özgürce düşünmelerini ve eser yaratmalarını engellenmiştir. Toplumsal konulardan uzak, yoğun karamsarlık ve umutsuzluğun hâkim olduğu bir ortamda eser yaratmaya çalışmışlardır.

 

Tanzimat Dönemi Sanatçıları

  • ''Sanat toplum içindir.'' anlayışına bağlı kalmışlardır.
  • Tanzimat edebiyatı sanatçıları Batı kültürünü halka tanıtmak gibi bir görev üstlenmişlerdir.
  • Tanzimat sanatçıları halka yöneldiği için dilin sadeleştirilmesi gerektiğini düşünmüş, her fırsatta sade dili savunmuş fakat eserlerinde dili fazla sadeleştirememişlerdir.
  • Tanzimat Dönemi sanatçılarının Batı edebiyatı ile tanışmaları ileri yaşlarda gerçekleşmiş, bu nedenle Doğu-Batı kültürünü geçiş kuşağı olmuşlardır. Bocalamalar ve çelişkiler yaşanmış bu durum eserlerine de yansımıştır. 

         


 

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI                                                    

MAİ ve SİYAH

Özet

  Ahmet Cemil Mülkiye' de okur. Babası öldüğü için annesi ve kız kardeşine o bakar. Akşamları, okuldan sonra, kitapçılara polisiye Hikâye verir. Aslında edebiyatı sever, bu tür işler onu açmaz. Ama geçinebilmek için çalışmak zorundadır.

  Ayrıca, zengin aile çocuklarına özel dersler verir. Onların türlü kaprisleri, şımarık tavırları kendisini sıkar. Çaresizlik içinde kıvranır. Arkadaşları, Mir'at-ı şuun gazetesine başvurmasını öğütler. Gazeteye bir roman çevirmeni aranmaktadır. Ahmet Cemil, ise başlar, durumu biraz düzelir. Bu arada Mülkiye sınavlarına da girerek okulu bitirir. Amacı edebiyat alanında üne kavuşmaktır. Bunun için, boş zamanlarda özenle bir esere çalışır. Tatlı hülyalar kurar.

   Gazetenin başyazarı Ali Şekip ile okuldan arkadaşı Hüseyin Nazmi, onun en sevdiği kişilerdir. Ahmet Cemil, Hüseyin Nazmi'nin kız kardeşi Lamia'yı bir kez görmüş ve gönlünü kaptırmıştır.

    Bir gün gazetenin sahibi ölür. Yerine oğlu Vehbi Efendi geçer. Ahmet Cemil'in kız kardeşi ile evlenir. Sonuç hiç de iç açıcı değildir. Kaba ve bencil bir adam olan Vehbi Efendi sık sık karısını döver. Bir keresinde karnına tekme atar. Vehbi Efendi de Ahmet Cemil'i gazeteden kovar.

   Zengin bir ailenin oğlu olan Hüseyin Nazmi, dışişlerinde bir görev olarak Avrupa'ya gitmeye hazırlanır. Her zaman oturdukları kahvede arkadaşlarına müjdeyi verir. Ayrıca, kız kardeşi Lamia'nın da bir subayla nişanlandığını söyler. Lamia'yı içten içe seven Ahmet Cemil bu habere çok üzülür. Çünkü onunla evlenmeyi tasarlamaktadır.

   Bütün acı olaylar Ahmet Cemil'i sarsar. Yıkılmasına yol açar. Üzerine titrediği eserini bir bunalım anında ocağa atıp yakar. Gereken makamlara başvurarak uzak bir yerde kaymakamlık alır. Annesiyle İstanbul'dan ayrılır.

Romanın Kişileri

Ahmet Cemil: Romanın ana kahramanıdır. Yazar Ahmet Cemil' le Servet-i Fünün kuşağının duygu ve düşüncelerini yansıtır. Sanata meraklı, kültürü, hayalperest bir gençtir.

İkbal: Ahmet Cemil'in kız kardeşidir. Vehbi Efendi ile evlenmiş bu yüzden hayatı kararmıştır.

Hüseyin Nazmi: Ahmet Cemil'in okuldan arkadaşı olup zengin bir ailenin çocuğudur. O da sanat ve edebiyata meraklıdır.

Ali Şekip: Ahmet Cemil’in yakın arkadaşı olup zengin ona Mir'at-ı Şuun gazetesinde iş bulur.

Vehbi Efendi: Gazetenin sahibinin oğludur. Romandaki kötü tiptir. İkbal'in ölümüne sebep olur.

Lamia: Hüseyin Nazmi'nin kız kardeşidir. Ahmet Cemil'in gizli aşkıdır, bundan habersiz olduğu için bir subayla evlenir.

 

Servet-i Fünunda Tenkit

  • Servet-i Fünun döneminde tenkit türüne önem verilmiştir ve bunun üzerinde çok çalışmışlardır. Onlar için bu tür "yeni bir edebi şube"dir. Eleştirmenin görevi sadece eseri tanıtmak değil edebiyat açısından eserin değerini ve önemini ortaya koymaktadır. Eleştirmen denilen sanatçı yazarla değil okurla yakınlık kurmalıdır. Servet-i Fünuncular "Hayat için edebiyat neyse edebiyat içinde tenkit odur" diyerek bu türün önemini vurgulamışlardır. Servet-i Fünuncular edebi tenkitte tarihçi tenkit metodunun ilkelerine bağlı kalmaya çalıştılar. Hippolye Toine'nin tenkit metodu "ırk, çevre, zaman" formülünden etkilenmişlerdir. Bir edebi eser bu üç faktörden etkilenir. Bu dönemde Ahmet Şuayb ve H. Cahit Yalçın tenkit türünde eserler vermiştir. Ahmet Mithat Efendinin dekadanlar suçlamasına karşı eleştiri yazıları yazılmıştır. Hüseyin Cahit Yalçın Servet-i Fünun topluluğuna karşı yapılan eleştirilerde topluluğun âdete sözcülüğünü yapmış, yapılan eleştirilere cevap vermiştir. Ahmet Şuayb bu toplulukta sadece tenkit türünde eser vermiştir. 
  • Servet-i Fünuncular edebi bir eserde estetik bir amaç ararlar. Onlar kendilerinden önceki edebiyatçılardan ayıran niteliklerden biri de edebi eser kapsamındaki tavırlarıdır.
  • Onlar edebi zevki zamana bağlı olarak değiştiğini söylemişlerdir. 
  • Edebiyatta ahlakçı bir gaye güdülmediğini ısrarla vurgulamışlardır.
  • Onlara göre edebiyatın ruhu demek olan tenkidin görevi, edebiyatın ne olduğunu, ne olması gerektiğini araştırmak ve açıklamaktır.
  • Onlara göre her edebi, bir öncekinin tenkidiyle hazırlanır.
  • Servet-i Fünuncular bu görüşten hareket ederek Batı tenkidini bulmak gerektiğini savunmuşlardır. 
  • Kendilerinden önceki topluluklardan farklı olarak tenkide edebi bir tür niteliği kazandırmışlardır. Halit Ziya bu türde sanata dair, Tevfik Fikret muhasebeyi edebiye, Ahmet Şuayb hayat ve kitaplar, son yazılar, Hüseyin Cahit Yalçın kavgalarım adlı eserleri vermişlerdir.
  • Servet-i Fünuncuların Tenkit Anlayışına getirdiği Yenilikler 
  • Tenkit edebi bir tür haline geldi.
  • Batılı tenkit yazarları yakından takip edilerek onların kullandığı yöntemler tanıtıldı.
  • Edebiyata bakış açısı değiştirildi.
  • Edebiyat sosyal bir fayda ilkesine göre değil, estetik yönüyle ele alındı.
  • Batılı bir şiir ve roman estetiği yaratıldı.
  • Kendilerinden sonraki kuşakları etkilediler.

 

AHMET ŞUAYB (1876 - 1910)

Servet-i Fünuncular sanatçıları içerisinde yalnızca edebi tenkit üzerinde yoğunlaşan ve sadece bu konuda eserler veren tek sanatçıdır. Tenkitlerinde sosyal bilimlerin (sosyoloji, hukuk, tarih) verilerinden de faydalanmıştır. Fransız eleştirmen H. Tione eleştiri yöntemini kullanmıştır. Eserleri; Hayat ve kitaplar, son yazılardır. Son yazılar kitabında Servet-i Fünun yazarlarını toplumsal sorunlardan kopukluğu noktasında ciddi bir şekilde eleştirmiştir.

 

HÜSEYİN CAHİT YALÇIN 

Servet-i Fünun topluluğuna yapılan eleştirilere sivri dili ve güçlü kalemiyle karşılık vermiş, yapılan saldırıları ilk o göğüslemiştir. Bu konuda yazdığı yazıları "Kavgalarım" adlı kitapta toplamıştır. Tevfik Fikret Servet-i Fünun dergisinin yazı işleri müdürlüğünden ayrılınca yerine geçmiş bir süre bu dergiyi yönetmiştir. 1901 yılında çevirmiş olduğu "Edebiyat ve Hukuk" adlı yazı yüzünden dergi kapatılmıştır. Eserlerini realist bir görüşle iç ve dış gözleme dayanarak yazmıştır. Cesur ve sözünü sakınmayan bir tenkitçidir. Servet-i Fünun edebiyatında en çok eser veren sanatçılardan biri olmuştur. 

Roman: Nadide, Hayal İçinde, Hayat-ı Muhayyel

Hikâye: Hayat-ı Hakikiye Sahneleri, Niçin Aldatırlarmış

Anı: Edebi Hatıralar, Siyasal Hatıralar

Eleştiri: Kavgalarım

 

Gezi Yazısı

2. Abdülhamit dönemi baskıcı ortamlardan dolayı kişilerin seyahat hürriyeti kısıtlanmıştır. Onun için bu dönede gezi yazısı türü fazla gelişmemiştir. Sanatçılar ancak ya görevli olarak veya sürgün olarak ya da kaçma yoluyla değişik mekânları görebilmişlerdir. Dolayısıyla bu tür sınırlı kalmıştır. Servet-i Fünun döneminde gezi türünde Ahmet İhsan Tokgöz'ün Avrupa da ne gördüm, Cenap Şahabettin'in Hac Yolunda, Avrupa Mektupları, Afak-ı Irak, Suriye mektupları adlı kitapları vardır. 

Hac Yolunda: Cenap Şahabettin'in eseridir. Görevli olarak gittiği Hicaz ve Mısır yolculuğunu anlattığı eseridir.

Avrupa Mektupları: 1917-1918 yıllarında Tasvir-i Efkâr Gazetesi adına görevli olarak gittiği Avrupa izlenimlerini anlatmaktadır.

Afak-ı Irak: Cemal Paşa'nın davetlisi olarak gitmiş olduğu Suriye ve Irak izlenimlerini anlattığı eseridir. Bu gezi 2 yıl sürmüştür. Sanatçının ayrıca Suriye Mektupları adlı gezi yazısı türünde bir eseri vardır.                              

 

Servet-i Fünunda Anı

  • Türk edebiyatında Halit Ziya Uşaklıgil'in
  • Eserleri; Kırk Yıl, Saray ve ötesi, Bir acı Hikâye
  • Kırk yıl'da kendi hayatının kırk yılını anlatır. Saray ve ötesinde sarayda görevli olduğu yıllarda tanık olduğu olay ve kişileri anlatır. Bir acı Hikâyede intihar eden oğlu için çektiği acıları dile getirmiştir. Edebi nitelik taşımaz.

 

Hüseyin Cahit Yalçın: Siyasi hatıralar, Edebiyat hatıraları

Ahmet İhsan Tokgöz: Matbuat Hatıralarım

Mehmet Rauf: Edebi hatıralar

 

HÜSEYİN SUAT YALÇIN 

Genellikle aşk ve kadın konularını işlemiştir. Serveti Fünun döneminde yazmış olduğu şiirlerini topladığı Lane-i Melal kitabıyla, mizahi yazılarını topladığı Gave-i Zalim kitaplarıyla meşhurdur.

 

SÜLEYMAN NAZİF 

İlk şiirlerinde Namık Kemal'i örnek almıştır(Gizli figanlar).1898 ile 1908 arasında Serveti Fünun topluluğuna girmesiyle bireysel konulara yönelmiştir. Bu topluluktan onu ayıran özellik şiirlerinde sosyal temalara yer vermesidir. Nazif, Batıyı inkâr etmemesine rağmen milli değerlerin koruyucusu ve savunucusu olmuştur. Serveti Fünuncuların aksine sanatını toplumun ve ulusun, sorun ve davalarını anlatmakta kullanmıştır. Tüm eserlerinde heyecanlıdır. Sevgisi ve yergisi ölçüsüzdür. Nesri nazmından daha güçlüdür fakat dili ağırdır. 

Eserleri; Batarya ile ateş, Vatan ve kahramanlık şiirleri, Çal çoban çal

 

AHMET RASİM 

(Serveti Fünun yazarlarından değildir):Edebiyatın birçok dalında eser vermiştir ama özellikle anı, makale ve fıkralarıyla ünlüdür. Serveti Fünun topluluğunun dışında kalmıştır. Sade bir dil kullanmış, sanatlı anlatımdan uzak durmuştur. Yazılarında İstanbul'un eğlence yerlerini, edebiyatını, yaşamını, kıraat hanelerini... Anlatarak İstanbul'a ayna tutmuştur. Çeşitli sahalarda yüz otuzu aşan eseri vardır.

Anı: Gecelerim, Fuhş-i Atik, Falaka

Fıkra ve makale: Tarih ve muharrir, Şehir mektupları, Eşkâl-i zaman, Gülüp ağladıklarım, Muharrir bu ya

 

COŞKU VE HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER

 

Şiir:

  • Şiirimizde Tanzimat'la başlayan Batılılaşma hareketi bu dönemde kesin olarak Batılı bir tarza bürünmüştür. Serveti Fünuncular metafizik âlemden daha çok fizik âlemi ile ilgilenmiş; aşk, tabiat, resim, musiki, hayal temalarını çok sık kullanmışlardır. Tanzimat’la başlayan sadeleşme hareketi bu dönemde geriye gitmiş, şiir dili ağır, sanatlı ve kapalı bir hal almıştır. Bunlar şiirde bir şeyler anlatmak yerine sanat yapmayı tercih etmişler, ahengi ön plana çıkarmışlardır.
  • Şiirde Farsçadan aldıkları ö güne kadar kullanılmayan yeni kelime ve kelime gruplarını kullanmışlardır.
  • Şiirlerinde çok kırılgan duyarlılıkları vardır. Bunu için şiirlerinde ''ah, oh, vah'' gibi ünlemleri sıkça kullanırlar. Şiirleri duygu ağırlıklıdır.
  • Servet-i Fünun şairlerinde gerçek-hayal çatışması vardır. Bunlar gerçeklerden kaçarak hayal dünyasına sığınırlar. Somuttan soyut konuları tercih ederler.
  • Devrin siyasi atmosferi nedeniyle aşk, kadın, doğa, aile gibi bireysel konuları tercih ederler.
  • Tanzimatçıların önem verdiği dinsel ve sosyal konular servet-i Fünuncular için önemli değildir.
  • Servet-i Fünun şiirinin en belirgin özelliklerinden biri de onun maraziliğidir. Yani hastalıklı halidir.
  • Servet-i Fünun şairleri anjambman yapmışlardır. Yani anlamı mısranın ortasında bitirebildikleri gibi 7-8 mısra süren anlamlı cümleler kurmuşlarıdır.
  • Servet-i Fünun şairleri şiiri düz yazıya yaklaştırarak mensur şiir tarzını Fransız edebiyatından edebiyatımıza getirmişlerdir.
  • ''Sanat sanat içindir'' anlayışına bağlı olan servet-i Fünuncular şiirde Ahenk ve ritme çok önem vermişlerdir.
  • Servet-i Fünuncularda resim altına şiir yazma geleneği vardır. Biz buna ''pitoresk'' diyoruz.
  • Servet-i Fünuncular şiire başlıklar koyarak divan edebiyatının şiir anlayışlarından bir tanesini daha değiştirmişlerdir.
  • Servet-i Fünun şairleri aruz ölçüsünü tercih etmişlerdir. Hece ölçüsüne fazla rağbet gösterilmemiştir. Tevfik Fikret, Şermin adlı kitabını heceyle yazmıştır. Bu kitap çocuklar için yazılmıştır. Tevfik Fikret, aruzu mükemmel kullanan şairlerdendir.

 

Tanzimat Edebiyatı Öğretici Metin 

 

  • Tanzimat edebiyatı öğretici metinlerinde daha çok toplumsal konular ele alınmış, metinlerde sanatçıların topluma iletmek istedikleri düşüncelere ve mesajlara yer verilmiştir.
  • Tanzimat dönemi edebiyatçıları çoğunlukla ''sanat toplum içindir'' anlayışından hareket ederek yazılarını oluşturmuşlardır.
  • Tanzimat edebiyatında öğretici metinler daha çok gazete etrafında gelişmiştir.
  • Tanzimat döneminde en yaygın metin türü makaledir. Diğerlerinin örnekleri azdır.
  • Tanzimat edebiyatçıları her ne kadar sade dil anlayışını savunsalar da, öğretici metinlerde ağır bir dil kullanmışlardır.

 

Servet-i Fünun edebiyatı öğretici metin

  • Servet-i Fünun edebiyatçıları daha çok bireysel konuları ele almış, sanat ve edebiyatla ilgili düşüncelerine, edebiyatta ne yapmak istediklerine ve tabiat tasvirlerine dayanan konuları işlemişlerdir.
  • Servet-i Fünuncular ''sanat sanat içindir'' anlayışının bir sonucu olarak öğretici yazılarda da sanatsal kaygı taşımışlar, eserlerinin edebiyat değeri taşımasına özen göstermişlerdir.
  • Servet-i Fünun edebiyatında öğretici metinler daha çok sanat ve edebiyat dergileri etrafında gelişmiştir.
  • Servet-i Fünun edebiyatçıları tenkit, gezi yazısı, anı türündeki öğretici metin türleriyle ilgili de bir hayli örnek vermişlerdir.
  • Servet-i Fünun sanatçılarının dili sadeleştirme gibi bir çabaları yoktur. Kullandıkları ağır ve süslü dil, öğretici metinlerde de kendini göstermiştir.

 

Mensur Şiir

Duygu ve hayallerin ölçü ve uyak kullanılmadan şiirin ses ahengi, söyleyiş özelliklerini yansıtacak biçimde kaleme alınmış kısa yazılara mensur şiir denir. Kısaca düz yazının şiirsel ve sanatlı bile şekilde yazılmasıdır. Edebiyatımıza Fransız edebiyatından geçmiştir. Servet-i Fünuncular da bu türü başarılı bir şekilde kullanmışlardır. Bu topluluğun içinde Halit Ziya Uşaklıgil ''Mensur şiirler ve Mezardan sesler'' eserlerini vermiştir. Yine Mehmet Rauf bu konudaki meşhur eseri Siyah İnciler'i yazmıştır.

 

TEVFİK FİKRET

1896 yılında serveti Fünun dergisinin başına getirilmesi ile bu hareket başlamıştır. Tevfik Fikret'in şiir hayatında üç dönem vardır. Birinci dönem ''sanat sanat içindir''anlayışına bağlı olduğu ilk aşama (1898-1901).Aşk ve tabiat temalarına ağırlık vermiştir. İkinci dönem (1901-1908) sosyal konuları ele aldığı dönemdir. Hürriyet ve medeniyet temalarını işlemiştir. Üçüncü dönem; sosyal temalara yoğunlaşmıştır. Hürriyet, yurtseverlik, Batılılaşma, idealizm gibi temaları ele almıştır.

 

  Mensur şiir edebiyatımızda zaman zaman ''mensure'' olarak da adlandırılmıştır. Mensur şiir ile şiirin özelliklerini şöyle karşılaştırabiliriz:

  • Şiirde dize, beyit, bent gibi nazım birimleri vardır.
  • Mensur şiirde nazım birimi yoktur. Anlatımın temel birimi cümledir.
  • Şiir, gazel, kaside, şarkı, koşma gibi nazım biçimlerini kullanır.
  • Mensur şiir düz yazıya dayanır. Bu nedenle nazım biçimleri mensur şiirlerde yer almaz.
  • Şiirde ölçü, kafiye, redif gibi biçimsel ögeler bulunur.
  • Mensur şiirde bu unsurlar bulunmaz.
  • Mensur şiirlerde de iç ahenge, ses uyumuna, şiirselliğe ve söyleyişte güzellik yaratmaya dikkat edilir.

Soru: Tevfik Fikret'in Türk şiirine getirdiği yenilikler nelerdir?

1-Beyitin şiirde biricik anlam ünitesi olması, anlamın bir beyitte tamamlanması geleneğini ortadan kaldırmıştır.

2-Şiiri düz yazıya yaklaştırmıştır.

3-Türk şiirinde insan, bilim, fen, teknik sevgisi onunla gelişmiştir.

4-Eski nazmın müstezatını genişleterek serbest müstezatı kullanmıştır.

5-Aruz ölçüsünün kafiye kurallarını yıkmıştır.

6-Aruz kalıplarını değiştirmiş, bir şiirde birden fazla kalıp kullanmıştır.

7-Şiirde parnasizm akımının etkisinde kalmıştır.

8-Hece vezniyle yazdığı şiirlerini Şermin adlı kitapta toplamıştır.

9-Eserleri; Rubab-ı Şikeste, Haluk’un Defteri, Tarih-i Kadim, Doksanbeşe Doğru, Şermin

 

CENAP ŞAHABETTİN

  • Kendisi askeri doktordur.
  • Şiirlerinde bireysel konuları işlemiştir.
  • Daha çok aşk, kadın, tabiat ana temalardır. Cenap’ın şiirlerinde sosyal konulara hiç değinilmez. Sembolizm akımının etkisinde olduğu için sonbahar mevsimini daha çok sever.
  • Şiirlerinde kelimenin ses değeri önemlidir.
  • Başlangıçta kurtuluş savaşına karşı çıktığı için tepki çekmiş, protesto edilmiş, daha sonra desteklenmiş ise de tepkilerden kurtulamamıştır.
  • Tiryaki sözler: Cenap Şahabettin'in vecizelerini topladığı kitabıdır.
  • Şiirin yanında nesirle de uğraşmış bu sahada başarılı eserler vermiştir. Bunlar;
  • Hac Yolunda, Avrupa mektupları, Afak-ı Irak, Suriye Mektupları’dır. Bu eserler gezi yazısıdır.
  • Sanat, sanat içindir akımına bağlı kalmış parnasizm ve sembolizm akımlarından etkilenmiştir. Şiirlerinde daha önce hiç duyulmamış Arapça-farsça kelimeler ve tamlamalar kullanılmıştır.(Bert-i zerrin, Altın kör, Lerze-i ruşeni, Işıklı titreme)
  • Şiiri düz yazı ve müziğin toplamı olarak görmüş, şiirdeki kelimeleri müzikal değerlerine göre seçmiştir. Serbest müstezatı çok kullanmıştır.
  • Şiirlerini aruz vezniyle yazmış, aynı şiirde birden fazla aruz kalıbı kullanmıştır.
  • Elhan-ı Şita ünlü şiiridir. Bu eser Cenap'ın şiir tarzını yansıtmaktadır.
  • Şiirleri; Tamat, Evrak-ı Leyal, Seçme şiirleri, Bütün şiirleri
  • Tiyatro; Yalan, körebe, Küçük beyler

 

ALİ EKREM BOLAYIR

  • Eserlerinde 1908'den önce bireysel konulara, 1908’den sonra ise sosyal konulara yer vermiştir.
  • Aruz vezni üzerinde çok uğraşmıştır.
  • Daha çok hizmeti üniversitedeki öğretim görevliliği sayesinde olmuştur.
  • Servet-i Fünun içerisinde heceyi ilk kullanan şairlerdendir.
  • Koyu bir Osmanlıca savunucusudur.
  • Diğer bir hizmeti de çocuk şiirleri üzerine olmuştur.

 

Servet-i Fünun'un şiire getirdiği yenilikler

  • Divan edebiyatına bir şiirde bir tek aruz kalıbı kullanılır. Servet-i Fünun şairleri ise bu anlayışı yıkarak bir şiirde birden fazla aruz kalıbı kullanmışlardır. Bu durum Servet-i Fünuna özgüdür.
  • Divan edebiyatında aynı harfler ile kafiye oluşurdu. Yani kafiye göz içindir.
  • Servet-i Fünunda ise kulak için kafiye anlayışı yerleşmiştir. Önemli olan harflerin aynı sesi vermesidir.
  • Divan edebiyatında aynı türden kelimeler mısra sonlarında kafiye oluştururdu.
  • Serveti Fünunda ise iki kelimenin kafiye oluşturabilmesi için aynı türden olmasına gerek yoktur. Önemli olan kelimelerin ses bakımından birbirine benzer olmasıdır.
  • Servet-i Fünun şairleri manzum Hikâye tarzını kullanmışlardır. Ayrıca serbest müstezatı kullanarak şiiri düz yazıya yaklaştırmışlardır.
  • Divan edebiyatındaki anlamın dizede veya beyitte bitmesi anlayışını yıkmışlar, şiirde anlam bütünlüğünü gözetmişlerdir.

 

 

SERVET-İ FÜNUN NAZIM ŞEKİLLERİ

1-Serbest Müstezat: Divan edebiyatındaki müstezat nazım biçiminin geliştirilerek yeni bir şekilde ve daha serbest kullanılmasıdır. Uzun ve kısa dizeler bazen düzenli olsa da çoğu zaman herhangi bir kurala bağlı değildir. Uyak örgüsünün düzenlenişi de şairin isteğine bağlıdır. Aruzun çeşitli kalıplarıyla yazılır. Serbest müstezat, Avrupa’dan alınmamıştır. Şiirdeki düşünceler anlam, duygu mısradan mısraya atlayarak devam eder. Şiir giderek nesre yaklaşır. Şiirde bütün güzelliği ön plana çıkarır. Bu şekilde serbest müstezatın serbest nazıma geçişi sağlanmıştır.

 

2-Terza-Rima: İtalyan edebiyatından alınmıştır. İtalyan şair Dante, ''İlahi komedya''sını bu nazım şekliyle yazmıştır. Üçer mısralık bentlerle kurulur. Bent sayısı sınırsızdır ama mutlaka sonu tek mısradır. Kafiye düzeni ''aba, bcb, cdc, ded, --e'' şeklindedir.

 

3-Sonne: Fransız edebiyatından alınmıştır. Daha çok lirik konular işlenir. İki dörtlük iki üçlükten oluşan bir nazım şeklidir. İki dörtlük verilmek istenen duyguya düşünceye hazırlıktır. Söylenmek istenenler iki üçlükte söylenir. En önemli dize en son mısradır. Kafiye düzeni ''abba, abba, ccd, ede'' şeklindedir.

 

4-Triyole:2+4+4=10 mısradan oluşan bir nazım şeklidir. Baştaki iki dize arasında uyak yoktur ancak tekrarlandıkları dörtlüklerin sonundaki mısra ile uyak oluştururlar. Kafiye düzeni ''ab,aaaa, bbbb'' şeklindedir.

Not:3+3+3+......+1 (Terza-Rima)

       4+4+3+3=14 (Sonne)

       2+4+4=10 (Triyole)

 

5-Balad:14.yy'da doğmuş dans şarkısıdır. Gülünç ve acıklı olayları işler. Üç uzun bir kısa bentten oluşur. Genellikle çapraz kafiye kullanılır. Bir çeşit manzum masaldır. Edebiyatımızda fazla yaygın değildir.

 

HÜSEYİN SİRET ÖZSEVER

Servet-i Fünun topluluğu içerisinde en son vefat eden kişidir. Bu grup içerisinde duygusal yönü ve lirizmi en belirgin şairdir. O konularını aşk, kadın, aile, özlem, gurbet ve tabiat güzelliklerinden seçmiştir. Aruzun yanında hece ölçüsünü de kullanmıştır. Ona göre şiir duygu ve hayal demektir. Bunun için şiirlerinde sürekli bir hüzün ve elem sezilir.

Eserleri: Leyal-i Girizan, Bağbozumu, Kıvılcımlı kül, Kargalar 

 

İSMAİL SAFA

Peyami Safa'nın babasıdır. Duygu yönü ağır basan ölçü ve kafiye gibi biçimsel kurallara bağlı şiirler yazmıştır. Dönemindeki eski-yeni tartışmalarına girmemiş vezin, kafiye ve dil anlayışı bakımından yeninin etkinde kalmıştır.''Ey halk uyan'' ve ''Sultan Hamid'e'' şiirleri hem beğenilmiş hem de tepki görmüştür. Sivas’ta sürgündeyken genç yaşta vefat etmiştir.

Eserleri: Sünühat, Hüz ma Sefa, Mağdure-yi Sevda, Mevlid-i pederi ziyaret, Muhakemat-i Edebiye, Mensiyyör, Hissiyar

 

Servet-i Fünun Edebiyatı Hikâye ve Roman

  • Roman
  • Siyasi baskı yüzünden toplumsal konular işlenmemiştir. Aydın zümre ve onların hayatları anlatılmıştır.
  • Eserlerinde ağır bir dil kullanmışlardır. Romanlarda ağırlıklı olarak realizm ve natüralizmin etkisi görülür.
  • Hayal-gerçek çatışması romanların ana temasını oluşturur.
  • Servet-i Fünun romancıları toplumsal çevreyi aile ile sınırlandırmışlar bütün olayları bu ortamda anlatmışlardır.
  • Romanlarda genetik mirasın roman kahramanları üzerinde yönlendirici etkisi vardır.
  • Servet-i Fünun döneminde roman, gerek kurgusu gerek olay akışı gerek se tip ve karakter tahlilleri yönünden güçlenir. Bu nedenle Türk edebiyatında gerçek roman servet-i Fünun döneminde yazılmıştır.
  • Romanlarda çarpık ilişkiler konu edinilmiştir.
  • Romanlar mutlu başlar, ayrılık ve ölüm ile biter.
  • Kuşak çatışması bu dönemde iyice belirginleşmiştir.
  • Roman kişileri hasta, bunalımlı ve karamsardır.
  • Bu dönemin en önemli romancıları Halit Ziya Uşaklıgil ve Mehmet Rauf'tur.

 

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL

  • Romanın babası olarak isimlendirilir.
  • Romanlarında daha çok aydın kişileri, mekân olarak da İstanbul'u işlemiştir.
  • En önemli romanları Aşk-ı Memnu, Mai ve siyah'tır.
  • Mai ve siyah servet-i Fünun neslinin romanıdır.
  • Aşk-ı Memnu ise yüzünü Batıya dönmüş, Batılı bir hayat yaşayan grupların yaşam tarzlarını anlatmaktadır.
  • Romanlarında sosyal konulardan uzak durmuştur. Bireysel konuları işlemiştir.
  • Hikâyelerinde ise İstanbul yaşamının yanı sıra Anadolu'ya değinmiştir.
  • Hikâye türünde de özellikle küçük Hikâye türünde başarılı olmuştur.
  • Roman ve Hikâyeleri kurgu ve kompozisyon yönünden başarılıdır.
  • Eserlerinin çoğunda yaşadığı veya tanık olduğu olay ve durumları anlatmıştır.
  • İyi bir gözlemcidir ve realist çizgide eserler vermiştir.
  • Tek kusuru Hikâye ve romanlarındaki dili kullanma şeklidir. Ağır bir dil kullanmıştır. Daha sonraki yıllarda ise sadeleşme yoluna gitmiştir.
  • Edebiyatımızın en başarılı mensur şiir örneklerini vermiştir.(Mensur şiirler, Mezardan sesler)

 

Roman türünün gelişimi

Roman diğer edebiyat türleriyle karşılaştırıldığında, oldukça yeni bir türdür. Roman türünün ilk başarılı örneği sayılan, Cervantes’in kaleme aldığı ''Don Kişot'' , 17.yy'ın ürünüdür. Roman türü özellikle 18 ve19.yy'larda gelişmiştir. Bu yüzyıllarda İngiltere, Fransa ve Rusya romanın en geliştiği ülkeler olmuştur. Roman türünün Batı ülkelerinde tanınan bazı yazarlarını sıralarsak İspanyol edebiyatında Cervantes, Fransız edebiyatında Stendhal, Balzac, Flaubert, Hugo, Zola; İngiliz edebiyatında Dickens, Joyce, Wolff; Alman edebiyatında Goethe, Mann, Döblin; Rus edebiyatında Gogol, Dostoyevski, Tolstol akla gelen ilk isimler olur.

 

Türk edebiyatında roman

  Türk edebiyatında çağdaş anlamda roman Tanzimat’tan sonra görülür. Tanzimat’tan önce bu gereksinimi karşılayan halk Hikâyeleri, mesneviler, meddah Hikâyeleri gibi nazım ve nesir halinde eserler vardı.

  Roman türü edebiyatımıza Batı edebiyatından yapılan çevirilerle girmiştir. Bu yoldaki ilk örnek Fransız yazarı Fenelon'dan çevrilen ''Telemak''tır. Bunu Robinson Cruzoe, Monte Kristo, Sefiller gibi eserler izler. Edebiyatımızda ilk yerli roman Şemsettin Sami'nin Taaşşuk-i Talat ve Fitnat adlı eseridir.  

Namık Kemal'in İntibah'ı ilk edebi romanımızken, Cezmi’si ilk tarihi romanımızdır. Ardından Ahmet Mithat'ın Hasan Mellah, Felatun beyle Rakım efendi adlı eserleri gelir. Roman türü edebiyatımızda en olgun örneklerini Servet-i Fünun döneminde verir. Halit Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah, Aşk-ı memnu romanları her bakımdan başarılı kabul edilen ilk eserlerdir.

 

Mai ve Siyah

Tema: İnsan hayatta karşısına çıkan zorluklarla mücadele etmelidir. Hayallerle gerçekleri birbirine karıştırmamalıdır. Zorluklar karşısında kaçmayı değil mücadeleyi seçmelidir. Romandaki mai renk Ahmet Cemil'in hayalleri, siyah hayatın gerçekleridir. Ahmet Cemil, Servet-i Fünun dönemi aydınını temsil eder. Onun için bu roman aynı zamanda ilk nesil romanıdır. Batılı anlamda ilk roman kabul edilmektedir. Kaçma psikolojisi bu dönemin en belirgin özelliğidir. Bu eserlerde de ortaya konmuştur.

 

Halit Ziya'nın Hikâyeciliği

Yüz elliyi aşkın Hikâyesi vardır. Hikâyelerindeki dil romanlarındakine göre sadedir. Mekân, romanlarının aksine İstanbul dışına da taşar. Şahıs kadrosu romana göre daha çeşitlidir. Roman ve Hikâyelerinin en büyük kusuru dilinin ağırlığıdır. Romanlarındaki olayları yaşadıklarından ve çevresinden almıştır. Maupassant tarzı Hikâyeler yazmıştır.

 

MEHMET RAUF (1875-1931)

  • 1896'da Edebiyat-ı Cedide topluluğuna katıldı.1900'de ünlü Eylül romanını yayımladı. Serveti Fünun dergisi kapatılınca herhangi bir yayımda bulunmadı. Yaşamını yazarlıkla kazanmaya çalıştı. Süs, Mehasın, Nevsal adlı kadın dergilerini çıkardı.
  • Mehmet Rauf, eserlerinde genellikle aşk ve kadın konusunu bireysel açıdan ele aldı. Kişilerini daha çok varlıklı kişiler arasından seçti. Ruhsal çözümlemelere ağırlık verdi. Bu yolda Halit Ziya ve Paul Bourget'ten etkilendi.

Sanatı ve eserleri

  • Serveti Fünun topluluğu içinde Halit Ziyadan sonra gelen en büyük romancıdır.
  • Romanın yanında Hikâye türünde de başarılı örnekler vermiştir. Onu Hikâye ve romanlarının temel konusu aşk duygusudur.
  • Roman ve Hikâyelerindeki aşklar daima hayal kırıklığıyla biter. 
  • Dönemin sosyal ve siyasi olaylarına ilgisiz olan Mehmet Rauf, yalnızca “Halas” adlı romanında vatanseverlik temasını ele almıştır.
  • Roman ve öykülerinde yarattığı tipler, idealize edilmiş insanlar olup romanın dünyası içinde kalır. Gerçek yaşamdaki insan tipleriyle örtüşmez.
  • Doğa tasvirlerinde ve dış dünyayı anlatmada başarılı olmayan yazar, insan ruhu ve psikolojik durumlarını anlatmada oldukça başarılıdır. 
  • Üslubu dağınıktır. Kimi öykülerinde de toplum ahlakına uymayan konulardan söz etmiştir. Yazar bu iki yönüyle çok eleştiri almıştır. 
  • Mensur şiir örnekleri de veren yazar, bu alanda başarılı kabul edilmiştir.

Eserleri: 

  • Roman; Eylül, Ferdi-yi Garam, Genç Kız Kalbi, Karanfil ve Yasemin, Yara, Böğürtlen, Define, Son Yıldız, Cariha, Kan Damlası, Halas
  • Hikâyeleri; İntizar, Âşıkane, Son Emel, Hanımlar Arasında, Bir Aşkın Tarihi, Kadın İsterse, Üç Hikâye, Pervaneler Gibi, Aşk Kadını
  • Mensur Şiirleri; Siyah İnciler
  • Tiyatroları; Pençe, Cidal, Yağmurdan Doluya, Sansar, 

 

Servet-i Fünun ve Tanzimat Edebiyatının ayrılan yönleri

  • Servet-i Fünun döneminde güzel olan her şey şiirin konusu haline gelmiştir. Tanzimat’ta metafizik ve sosyal konular rağbet görürken Servet-i Fünun bunlara ilgisiz kalmıştır. 
  • Tanzimat’ın dili Servet-i Fünun’a göre daha sadedir.
  • Tanzimat Edebiyatında tiyatro önemli iken Servet-i Fünunda tiyatroya önem verilmemiştir.
  • Tanzimatçılar “toplum için sanat”, Servet-i Fünuncular “sanat için sanat” anlayışına sahiptir.
  • Servet-i Fünun edebiyatı Tanzimat’a göre halktan uzaklaşmış aydın kesime hitap etmiştir.
  • Tanzimatçılar romantizm ve realizme önem verirken Servet-i Fünuncular realizmin yanında parnasizm ve sembolizme önem vermişlerdir.
  • Tanzimatçılar gazeteye önem verirken Servet-i Fünuncular dergiye önem vermiştir.
  • Tanzimatçılar eski nazım şekillerini kullanarak sadece konuyu değiştirmişken Servet-i Fünuncular hem nazım şeklini hem de içeriği değiştirmiştir.
  • Tanzimat edebiyatında tenkit türü fazla gelişmemişken Servet-i Fünunda bağımsız edebi bir tür haline gelmiştir.
  • Tanzimat edebiyatının roman ve Hikâyesinde teknik kusurlar varken Servet-i Fünun edebiyatında bu kusurlar giderilmiş eserler Batılı bir standarta ulaşmıştır.

Servet-i Fünun şiirinin etkilendiği edebi akımlar

 

Parnasizm

 Realist akımın şiire uyarlanmış şeklidir. Aşırı duygusal, kişisel, içe dönük, romantik şiire tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu akıma mensup olanlar; 

1. “Sanat sanat içindir” anlayışına sahiptir.

2. Aydın kesime hitap ederler.

3. Şiirde biçim mükemmelliğini ararlar ve güzelliğe estetiğe önem verirler.

4. Toplumsal sorunlardan uzak dururlar.

5. Şair şiirde kendini gizler, kişisel duygu ve düşünceli yerine dış dünyadaki gözlemlerini nesnel bir anlayışla anlatır.

6. Şiirde duygudan çok düşünceye ağırlık verirler. Felsefi düşünceleri ele alırlar.

7. Uzak yabancı memleketlerin manzaralarını, efsanelerini anlatarak şiire egzotik bir hava getirirler.

8. Eski Yunan ve Latin kültürlerine, onların mitolojisine önem verirler.

9. Şimdiki zaman yerine geçmiş zaman (tarihe) önem verirler.

10. Nazım biçimi, ölçü, uyak üzerinde önemle durmuşlardır dilin kurallarına uygun kusursuz kullanılmasına dikkat etmişlerdir.

 

Temsilcileri; Jose Maria de Heredia, François Copperi Locente de Lisle, Sully Purudhomme, 

Sembolizm: Parnasizme tepki olarak doğmuştur.

Sanatçılar gözlem ve deneye ağırlı veren realist ve natüralist akımlar yerine “İdealist felsefeye” dayanan yeni bir sanat anlayışına önem vermişlerdir. Şiirde gerçeklik yerine, gerçeğin insanda bıraktığı etki ve izlenimler anlatılmıştır. 

Duygulardan herhangi birinde bağlı bulunan bir özellik başka bir duyguya bağlanmış böylece “Acı Yeşil, Mor Uğultu, Beyaz Titreyiş, Siyah Korku” gibi yeni birtakım söyleyiş biçimleri şiirlerde sıkça kullanılmıştır.

Sembolistlere göre şiir anlaşılmak için değil duyulmak için yazılır. Şiirde anlamın kapalı olması esastır. Bunun için sembolist şairler yarı karanlık temalara yönelmiş “Güneş Batması, Kısık Lambalar, Ay Işıkları, Durgun Sular, Perdelere Vuran Gölgeler, Ölüm, Sessizlik, Sonbahar” gibi içe kapanık, karamsar, bireyci bir şiir oluşturmuşlardır.

Şair duygularını simgelerle “sembollerle” anlatma yolunu seçer. Dil, sembol ve mecazlarla yüklüdür.

Şiirde sese, ahenge, müziğe önem vermişlerdir.

Temsilcileri; Charles Baudelorie, Stephane Mallerma; Paul Verlaine, Paul Volery, Artur Rimboud

 

Hikâye Türünün Gelişmesi

İtalyan yazarı Boccocio’nun “Decomeron” adlı Hikâyeleri bu türün ilk örnekleri olarak kabul edilir. Hikâye Avrupa edebiyatlarında en kalıcı örneklerini 19. yy’ da vermiştir. Türk edebiyatında “Dede Korkut Hikâyeleri” destandan Hikâyeye geçisin ilk ürünü kabul edilir. İlk Hikâye örneğimiz Emin Nihat’ın 1873’ te yayımlanan “” sidir. “Letaif-i Rivayet” de ilk Hikâye örneklerinde birisi olarak kabul edilir. Bu Hikâyelerde meddah Hikâyesinin etkisi ve tekniği görülür. Bu türün ilk sağlam ve güzel örneklerini Samipaşazade Sezai’nin “Küçük Şeyler” adlı eserinde buluruz. Servet-i Fünun döneminin önemli çalışmalarından biri Hikâye türündedir. Bu dönemde verilen örnekler çağdaş küçük Hikâye türünün ülkemizdeki ilk örneklerindendir. Milli Edebiyat Dönemi’nde Ömer Seyfettin gibi güçlü ve büyük bir yazar, Hikâye türünün gelişip yaygınlaşmasını sağlamıştır. Cumhuriyet Dönemi’nde ise Sait Faik gibi büyük Hikâye yazarı yetişmiştir.

Dünya edebiyatında kullanılan Hikâye türleri;

a-) Olay Hikâyesi: Klasik öykü de denen bu türde ağır basan öge olaydır. Öykü – Serim – Düğüm – Çözüm bağlamı içinde oluşur. Olağanüstü olay ve kişiler yer alır. Bu türün yaratıcısı Fransız yazar Mauppossant’tır. Bizim edebiyatımızda ise; Ömer Seyfettin, Refik Halit Koray, Yakup Kadri, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Samim Kocagöz, Fakir Baykurt ve Necati Cumali bu türün başlıca yazarlarındandır. 

b-) Durum Hikâyesi: Bir olaya yaslanmayan, bunun yerine yaşamdan bir kesit sunan Hikâye biçimidir. Olayın, gerilimin yerini belirli bir ortamdan kaynaklanan izlenimler ve çağrışımla alır. Herhangi bir durumdan yola çıkılır, ya da günlük yaşamın içine rastgele bir yerinden girilir. Serim – Düğüm – Çözüm aşamaları, uzun betimlemeler ve ipuçları bulunmaz.

Bu Hikâye geleneğinin kurucusu Anton Cehov’ dur.

Türk Edebiyatında ise; Memduh Şevket Esendal ve Sait Faik Abasıyanık durum öyküsünün ustaları kabul edilmiştir. 

Servet-i Fünunda Hikâye 

Batılı tarza Hikâye Tanzimat Döneminde Emin Nihat’ın yazdığı “Musameretname” ile başlayan Türk Hikâyeciliği Letaif-i Rivayat, Küçük Şeyler, Karabibik ile sürer. Servet-i Fünun dönemine geldiğimizde teknik bakımından mükemmel Hikâye örnekleri ortaya konmuştur. Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, H. Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu bu toplulukta Hikâye örnekleri vermişlerdir. Bu Hikâyeler olay hikâyeleridir. (Moupasant). Konuları daha çok aşk, ölüm, intihar, kıskançlık, yalnızlık, karamsarlık, hayal-gerçek çatışması, ele alınır Servet-i Fünun Hikâyelerinde genellikle modern ve Batılı bir yaşam biçimi ortaya konur. Hikâyelerinde mekânlar genellikle büyük şehirlerdir. Mekânlar romanlara göre biraz daha geniştir. Dil romana göre sade ama yinede okumuş, kentli insanların dilidir.

 

AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU

Servet-i Fünun döneminin önde gelen Hikâye yazarıdır. 1910’dan sonra Türkçülük akımına katıldı. Servet-i Fünun döneminde yazmış olduğu Hikâyeleri Maupassant tarzındadır ve bireysel konuları içerir. Bu Hikâyelerin dili de Servet-i Fünun tarzındadır. Bu Hikâyelerini “Haristan ve Gülistan” adlı bir kitapta toplamıştır. İkinci dönem yani Türkçülük akımının tesirinde yazmış olduğu Hikâyelerini “ Çağlayanlar “ adlı kitapta toplamıştır. Ayrıca birde “Gönül Hanım” adlı romanı da vardır.


 

FECR-İ ATİ

1901 yılında kapanan Servet-i Fünun dergisinin etrafında oluşan edebiyatçıların oluşturduğu Servet-i Fünun’nun boşluğunu doldurmak için bir araya gelen yazarlardan oluşan edebi topluluktur. Topluluğa isim olarak Fecr-i Ati “Geleceğin Aydınlığı” adı verilmiştir. Bu topluluğun amacı Servet-i Fünuncuların boşluğunu doldurmak, Batı edebiyatı yolunda onlardan daha iyi, daha yenilikçi bir edebiyat ortaya koymaktır. Bu topluluk yazılarını yine Servet-i Fünun dergisinde yayımlamışlardır. Edebiyat tarihi açısından asıl önemleri yapacaklarını için beyanname “bildiri” yayımlamalarıdır. Bu bizde ilktir. Bunların en temel görüşü sanatın şahsi ve muhteşem oluşudur. Fransız edebiyatını örnek almışlardır. Aruz ölçüsünü kullanmışlardır. Servet-i Fünun’un yerini almayı ve her konuda onları geçmeyi amaçlamışlar fakat Servet-i Fünuncular kadar başarılı olamamışlardır. Türk edebiyatına herhangi bir yenilik getirememişlerdir. Kullandıkları dil Arapça ve Farsça tamlamalarla dolu ağır bir dildir. Şiirlerinde aşk ve tabiat başlıca konularıdır. Sembolizm ve parnasizm akımından etkilenmişlerdir. Düz yazı alanında fazla bir varlık gösterememişlerdir.

Topluluğu oluşturan üyeler arasında ortak bir sanat anlayışı olmadığı için topluluk kısa sürede dağılmıştır. Topluluk dağıldıktan sonra bazı edebiyatçılar Milli Edebiyata katılmış bazıları da bağımsız bir sanat yapmışlardır. Ahmet Haşim bu toplumun en önemli temsilcisidir. Hayatı boyunca da Fecr-i Ati sanat anlayışını devam ettirmiştir. Fecr-i Ati sanatçıları şiirlerinde sanatlı söyleyiş ve imgelere sıkça yer vermişlerdir. Topluluğun temsilcileri; Ahmet Haşim, Cenabet Süleyman, Faik Ali Ozansoy, Tahsin Nahit, Yakup Kadri, Fuat Köprülü, Ali Canip, Refik Halit, Emin Bülent Serdaroğlu, Hamdullah Suphi, Celal Şahin, İzzet Melih.

Fecr-i Ati şairleri Servet-i Fünun ile başlayan serbest müstezatı geliştirerek Fransız sembolistlerin serbest nazmına benzetmişlerdir. Ahmet Haşim’in Göl Saatleri, Tahsin Nahit’in Ruh-ı Bikayt, Celal Sahir’in Siyah Kitap, Mehmet Behçet’in Erganun adlı şiir kitapları Fecr-i Ati şiirlerinin örnekleri arasında gösterilebilir.

Nesir: Fecr-i Ati döneminde sanat hayatına başlayan Refik Halit Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu asıl kişiliklerini ve sanatçı kimliklerini Milli Edebiyat akımı içinde göstermişlerdir.

 

 

AHMET HAŞİM

Bağdat’ta doğmuştur. Arap’tır. Annesini küçük yaşta kaybetmiştir. Bu durum onu derinden etkilemiştir. Daha sonra İstanbul’a gelerek çeşitli okullarda okumuş ve Türkçeyi öğrenmiştir. İlk manzumesi Hayal-i Aşkım “1902” Mecmua-i Edebiye’de yayımlamış, şiirlerinde sembolizmin tesiri altındadır. Ona göre şiir sözden çok musikiye benzer demiştir. Onun şiirlerinde anlam yoktur. Şiir anlaşılmak için değil, duyulmak, hissedilmek içindir. Şiirlerinde derin bir melankoli, belirsizlik, uzak diyarlara götürme, özlem ve musiki hissedilir. Fransız edebiyatında yakından izlemiştir ve Fransız şiirine büyük bir hayranlık duyuyor. Şiirlerinde çocukluk anıları, anne sevgisi, hayali ülkeler tema olarak işlenir. Fecr-i Ati anlayışını ömrünün sonuna kadar takip etmiştir. Şiirinin dili ağırdır. Kelime seçimine, kelimelerin ses uyumuna dikkat etmiştir. İmge ağırlıklı bir şiir dili vardır. Şiirlerinde akşam saatlerini, alacakaranlık, ay ışığı gibi yarı belirli görüntüleri anlatmış içe kapanık, karamsarlığın hâkim olduğu bir şiir atmosferi oluşturmuştur. 

                SAF ŞİİR 

  • Türk edebiyatında saf şiirin en önemli temsilcileri Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Muhip Dıranas’tır. 
  • “Sanat, sanat içindir” anlayışı esas olup toplumsal konular değil bireysel konular işlenir.
  • Anlam kapalılığı ve somutluk şiire hâkimdir. Söylenmek istenen okuyucuya doğrudan verilmez, hissettirilir. 
  • Şiirde sese, musikiye, iç ahenge, söyleyiş ve şekil mükemmelliğine önem verilerek müzikalite sağlamaya çalışılır.
  • Kelimelerin duygu değeri ön plana çıkarılarak, sezgiye önem verilir.
  • İmgeye ve sanatlı söyleyişe önem verilerek toplumsallıktan uzak sanatsal değeri ön planda şiirler yazılır.
  • Saf şiiri benimseyen sanatçılar sembolizm akımından etkilenmişlerdir. 
  • Saf şiirde zengin ve sağlam bir şiir diliyle yazmak hedeflenir.
  • Şiirde en önemli öge “şiir dili” dir. Günlük dilin dışında simgelerle yüklü ve kapalı bir anlatımla oluşturulmuş bir dil vardır. 
  • Saf şiirde ahenk; kafiye, redif, aliterasyon, ve asonansla; ritim ise genellikle hece ölçüsüyle sağlanmıştır. (Özellikle cumhuriyet döneminde)
  • Yahya Kemal parnasizm akımından etkilenmiştir.
  • Saf şiir anlayışını Fransız şairler Volery, Verlaine, Mollerme şiir anlayışıdır.
  • Türk edebiyatında Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Asaf Halet Çelebi, Ziya Osman Saba, Necip Fazıl Kısakürek… diğer temsilcileridir.

EMIN BÜLENT SERDAROĞLU 

Epik şiirleriyle tanınmıştır. 1897 Osmanlı – Yunan savaşı dolayısıyla yazmış olduğu “KİN” şiiriyle meşhur olmuştur.

Eserleri: Kin, Hatay’a Selam, Dev Şarkısı

 

TAHSİN NAHİT

Genelde kadın ve aşk temalarını işlemiştir. “Adalar, Kamer ve Zühre Şairi” olarak tanınmıştır. En önemli eseri Ruh-i Bikayd adlı şiir kitabıdır. 

 

HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER

 

Fecr-i Ati topluluğundan sonra Milli edebiyat grubuna katılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı yapmıştır. İstiklal Marşı’nın kabulü kanunu görüşülürken meclis kürsüsünden gür sesiyle İstiklal Marşı’nı okuyan kişidir. İyi bir hatip’tir.

Eserleri: Dağ Yol (konuşmalar), Günebakan (makaleler)

 

ŞAHABETTİN SÜLEYMAN

Eleştiri yazıları ile öne çıkmıştır. Edebiyat tarihi ile ilgili eserleri vardır.

Eserleri: Fırtına, Aralarında, Korun…. (Oyunlarıdır)

 

MÜFİT RATİP

Tiyatroculuğuyla ön plana çıkmıştır. Tiyatroyla ilgili eleştirileri vardır.

Eserleri: Sayfiyede, Zincir, Bir Buhran, Kadın Pençesi (oyunlarıdır)

 

FAZIL AHMET AYKOÇ

Hiciv geleneğini mizaha dönüştürmüştür. İğnelemek, alay etmek onun özelliğidir.

Eserleri; Kırpıntı, Divançe’i Fazıl, Harman Sonu, Şeytan Diyor ki, Tarih Dersi

 

İZZET MELİH DEVRİM

Roman ve öykü yazarıdır.

Eserleri; Leyla, Tezat, Sermet, Hüzün ve Tebessüm

 

CEMİL SÜLEYMAN ALYANAKOĞLU

Hikâye ve roman yazarıdır. Romanlarındaki psikolojik tahlilleri başarılıdır.

Eserleri; İnhizam, Siyah Gözler, Kadın Ruhu, (roman), Timsal-i Aşk, Ukde (öykü)

Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati Döneminin Bağımsız Sanatçıları

Ahmet Haşim ve H. Rahmi Gürpınar


 

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNİN OLUŞUMU 

Akımlar

Milli edebiyat dönemi ürünlerinde de hiç kuşku yok ki o dönemin yaygın fikir akımları etkili olmuştur. Bu akımlar;

  • Osmanlıcılık
  • İslamcılık
  • Batıcılık
  • Türkçülük

 

Osmanlıcılık

      Osmanlı devleti içerisinde yaşayan vatandaşları ırk, din ve dil ayrımı yapmadan eşit kabul eden düşünce anlayışına Osmanlıcılık denir. Eğer insanlar arasında din, dil ve ırk ayrımı yapılmazsa ve insanlar aynı haklara sahip olursa devlet yıkılmaktan korunabilir ve ülkenin birliği sağlanabilir. Bu akımın temel düşüncesinde biri de Osmanlının eski muhteşem günlerine geri dönmelidir.

1877 – 1878 Osmalı – Rus savaşından sonra Balkanlardaki Hristiyan etnik unsurları bağımsızlığını kazanmasıyla bu akım etkinliğini yitirmiştir. Temsilcileri; Namık Kemal, Ziya Paşa, Şemsettin Sami, Ali Suvai. . . . . . . . 

 

İslamcılık

      Osmanlıcılık fikri zayıflayınca devletin bütünlüğünü korumak amacıyla devletin içerisinde yer alan Müslüman halkları bir arada tutma amacı gütmüştür. Bu akım 2. Abdülhamit tarafından da desteklenmiştir. Bu akımı savunanlar İslamiyet'in gelişmeye engel olmadığını, öyle olsaydı İslam'ın ilk beş yüzyılında o müthiş gelişmenin olamayacağını söylemişlerdir. Akımın temel düşüncesi bütün Müslümanlar kardeştir ve bir çatı altında yaşamalıdır. Bu fikirde olan sanatçılar yazılarını “Sırat-ı Müstakim”, “Sebilürreşat”, “Mekotip” ve “İslam” gibi dergilerin etrafında toplanmışlardır. Temsilcileri; Mehmet Akif Ersoy, M. Şemsettin Günaltay, Sait Halim Paşa, Cevdet Paşa, Seyhülislam, Musa Kazım Efendi, Hacı Zihni Efendi, Eşref Edip.

 

Batıcılık

     Tanzimat’tan sonra ortaya çıkan akımlardan bir tanesi de Batıcılık’tır.

Bu akımın ilk önderleri devler adamlarıdır. Kaynağını Islahat (yenilik) hareketlerinden alır. Akımın temel düşüncesi sadece siyasi alanda değil toplum hayatının her kademesinde Batılılaşmaktır. Bu akıma mensup sanatçılar daha çok İştiha dergisi etrafında toplanmışlardır. 1900’lü yıllarda bu akımın temsilciliğini Jön Tükler yapmıştır. Halk kültürel değerlerine yabancı olduğu için bu akımı benimsememiştir. Bu akımı savunanlara göre devleti kurtarmanın yolu her şeyinizle Batılı olmaktan geçer. Temsilcileri: Tevfik Fikret, Celal Nuri, Abdullah Cevdet, Baha Tevfik’tir.

 

Türkçülük

      “Türk Birliği” ilkesiyle hareket edip dünyadaki bütün Türkleri bir çatı altında toplamaya çalışan siyasi akımdır. Türklerin tek çatı altında toplanması fikrine Turancılık denir. Balkan savaşlarından sonra Balkanlardaki milletlerin bağımsız olması üzerine Osmanlıcılık fikri geçerliliğini yitirmiştir. 1. Dünya Savaşından sonra da Türk olmayan Müslümanların ayrılması İslamcılık fikrini bitirmiştir. Bunların neticesinde Türkçülük akımı kuvvetlenmiştir. Akımın temel düşüncesi bütün Türk unsurlarını dilde, fikirde, işte birliğini sağlamaktır. Bu akımı savunanlar düşüncelerini Genç Kalemler, yeni Mecmua, Halka Doğru. . . . . gibi dergilerde dile getirmişlerdir. Turancılığın en önemli savunucusu Ziya Gökalp’tir. Kızıl Alma şiiri ile gençlere Ala Geyik şiiri ile çocuklara bu fikri aşılamaya çalışmıştır. Türkiye Cumhuriyet’ini kuran devler adamları üzerinde en fazla etkili olan akımdır. Bu akımı savunan isimler; Ahmet Vefik Paşa, Şemsettin Sami, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Mehmet Emin Yurdakul.

 

Türk Dili ve Tarihi Alanında Yapılan Çalışmalar 

1. Türkçülüğün temellerinden olan Türk dili ve kültürüyle ilgili ilk çalışmalar Tanzimat Dönemin’de başladı. Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın dilde sadeleşme çabaları bunun ilk örnekleridir. Bu çalışmalardan bazıları şunlardır;

2. Lehçe-i Osmanî (Ahmet Vefik Paşa) : Türkçeyi bağımsız bir dil olarak ortaya koyma çabasıdır.

3. Seçere-i Türkî (Ahmet Vefik Paşa) : Ebulgazi Bahadır Han’dan çevirdiği bu eserinde Türk tarihinin İslamiyet’ten önce başladığını belirtir.

4. Tarih-i Âlem (Süleyman Paşa) : Askeri okullar için hazırlanan bir ders kitabıdır. Türk tarihini İslamiyet öncesinden başlayarak anlatır.

5. Lisan-ı Türkî (Şemsettin Sami) : Türk kavramından övgüyle söz eden bir makaledir.

6. Kamus-ı Türkî (Şemsettin Sami) : Türk dili üzerine hazırlanan bir sözlüktür.

 

Bu dönemde çıkan başlıca dergiler şunlardır;

  • Çocuk Bahçesi (1905) – Selanik
  • Türk Derneği (1909)
  • Genç Kalemler  (1911) – Selanik 
  • Türk yurdu (1911)
  • Halka Doğru (1913)
  • Türk Sözü (1914)
  • Yeni Mecmua (1917)
  • Büyük Mecmua 
  • Milli Tetebbular Mecmuası
  • Dergâh (1921)

Bu dönemde kurulan dernekler,

  • Türk Derneği (1908)
  • Türk Yurdu 
  • Türk Ocağı (1912)

 

Genç Kalemler Dergisi

1911 yılında Selanik’te çıkarılmıştır. Ali Canip Yöntem, Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin derginin önemli yazarlarındandır. Bu dergideki Milli edebiyatçıların görüşlerini ifade eden “Yeni Lisan” makalesini Ömer Seyfettin kaleme almıştır. Bu makalede 

  • Türkçede kullanılan Arapça ve Farsça dil bilgisi kuralları atılmalıdır.
  • Türkçeye giriş yabancı kelimeler Türkçe okunuşlarına göre yazılmalıdır.
  • Konuşma diline yerleşmiş Arapça ve Farsça kelimeler kullanılmaya devam edilmelidir.
  • Yazı dili ile konuşma dili arasındaki ayrım ortadan kaldırılmalı, yazı dilinde İstanbul ağzı esas alınmalıdır.
  • Türk lehçelerinde kelime alınmamalıdır.
  • Şiirde aruz yerine hece ölçüsü kullanılmalıdır. 
  • Halk edebiyatı nazım biçimlerinden yararlanılmalıdır.
  • Arapça ve Farsça tamlamalar ve dil bilgisi kuralları kullanılmamalı, tamlamalar Türkçe kurallara göre kullanılmalıdır.

 

Milli Edebiyat Döneminin Özellikleri

  • Milli edebiyat, milliyetçilik akımının edebiyata yansımasıyla oluşmuş 1911’de Genç Kalemler dergisinin yayımlanmasıyla başlamıştır. Bu dergi Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem’in öncülüğünde çıkarılmıştır.
  • Oluşmasında başta Genç Kalemler olmak üzere Türk Yurdu, Türk Derneği, Büyük Mecmua, Yeni Mecmua, gibi dergilerin büyük katkısı olmuştur.
  • Konuşma dili, yazı dili haline getirilmiş, yeni Osmanlıcadan Türkçeye dönülmüş; eserlerde halkın konuştuğu sade bir dil kullanılmıştır.
  • Aruz ölçüsü büyük ölçüde yerini heceye bırakmıştır. 
  • Halk edebiyatı nazım biçimlerinin yanı sıra Batı’dan alınan nazım biçimleri de kullanılmıştır.
  • Genellikle dörtlük nazım birimi tercih edilmiştir.
  • Sanatçıların bazıları şiirlerinde Türkçülük akımını yaymaya çalışırken bazıları bireysel duyguları dile getirmiştir.
  • Konular halkın günlük yaşamından, kültürel değerlerden ve Türk tarihinden seçilmiş; milli kaynaklardan yararlanma yoluna gidilmiştir.
  • Sanatçılar İstanbul merkezli sanat anlayışını bırakıp Anadolu’ya yönelmeye başlamış ve yurt sorunları gözleme dayalı olarak anlatılmıştır.
  • Roman ve öyküde Anadolu’ya açılmakla beraber “memleket edebiyatı” çığırı başlamış ve yurt sorunları gözleme dayalı olarak anlatılmıştır.
  • Roman ve Hikâyelerde realizmin etkisi görülürken şiirler romantik bir duyuşla yazılmıştır.
  • Dönemin en önemli olayı kabul edilen Kurtuluş Savaşı, edebiyatçıları da etkilermiş, Milli Mücadele birçok esere konu olmuştur.
  • Daha çok “toplum için sanat” anlayışıyla eser verilmiştir.

 

Batıcılık

Ortaya Çıkış Sebepleri

  Osmanlı’nın Batı karşısında fen, teknoloji, bilim alanlarında geride olması Osmanlının farklı etnik gruplardan oluşması, Fransız İhtilalinin doğurduğu milliyetçilik duygusu, ülkenin toprak kaybetmesi, içteki ve dıştaki isyanlar Rusların desteğiyle balkanlarda “Ponislovizm” düşüncesinin gelişmesi, balkan devletlerinin bağımsızlık arayışları. Balkan Savaşları’yla birlikte “Osmanlıcılık” düşüncesinin önemini yitirmesi, Arapların ve Türk olmayan ulusların Osmanlı’dan ayrılmaya çalışması

Amacı

Batı’daki fen ve teknolojiyi Osmanlı’ya getirerek toplumu kalkındırmak ve Osmanlı’nın yıkılmasını önlemek Din, dil, ırk, mezhep ayrımı gözetmeden tüm etnik grupları ”Osmanlı Milleti” adı altında toplamak ve Osmanlı’nın parçalanmasını önlemek Osmanlı’ya bağlı Müslüman devletlerin ayrılmasını önlemek için bütün Müslüman toplumları “İslam Birliği” çatısı altında toplayarak Osmanlı’nın bütünlüğünü korumak Farklı coğrafyalara dağılmış Türkleri “Türk” kimliğiyle bir arada toplamak ve Türklerde oluşan büyük bir devlet kurmak

Temel düşüncesi

Düşünceleri Batı’daki yaşama biçimi ve düşünce yapısını benimseyerek Avrupa’nın seviyesine ulaşmak Osmanlı’nın yükselme dönemindeki ihtişamlı günlerini yakalamak İlerlemeyi ve gelişmeyi esas alan İslam’ın temel prensipleri uygulamak, Müslümanları ileri bir Millet haline getirmek “Türk Birliği” düşüncesinden hareket etmek; dil, din, vatan ve ülkü birliği sağlamak  

Önde Gelen TemsilcileriTevfik Fikret Abdullah Cevdet Celal Nuri

 

Osmanlıcılık

 

 

Ortaya çıkış sebepleri:

Osmanlının farklı etnik gruplardan oluşması, Fransız İhtilalinin doğurduğu milliyetçilik duygusu, ülkenin toprak kaybetmesi, içteki ve dıştaki isyanlar

Amacı:

Din, dil, ırk, mezhep ayrımı gözetmeden tüm etnik grupları ”Osmanlı Milleti” adı altında toplamak ve Osmanlı’nın parçalanmasını önlemek

Temel Düşüncesi

Osmanlı’nın yükselme dönemindeki ihtişamlı günlerini yakalamak

Temsilcileri

Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suvai, Jön Türkler

 

İslamcılık

Ortaya çıkış sebepleri:

Rusların desteğiyle balkanlarda “Ponislovizm” düşüncesinin gelişmesi, balkan devletlerinin bağımsızlık arayışları.

Amacı:

Osmanlı’ya bağlı Müslüman devletlerin ayrılmasını önlemek için bütün Müslüman toplumları “İslam Birliği” çatısı altında toplayarak Osmanlı’nın bütünlüğünü korumak

Temel Düşüncesi

İlerlemeyi ve gelişmeyi esas alan İslam’ın temel prensipleri uygulamak, Müslümanları ileri bir Millet haline getirmek

Temsilcileri

Mehmet Akif Ersoy, Said Halim Paşa, M. Şemsettin Günaltay

 

Türkçülük

Ortaya çıkış sebepleri:

Balkan Savaşları’yla birlikte “Osmanlıcılık” düşüncesinin önemini yitirmesi, Arapların ve Türk olmayan ulusların Osmanlı’dan ayrılmaya çalışması

Amacı:

Temel Düşüncesi

Farklı coğrafyalara dağılmış Türkleri “Türk” kimliğiyle bir arada toplamak ve Türklerde oluşan büyük bir devlet kurmak

Temsilcileri

“Türk Birliği” düşüncesinden hareket etmek; dil, din, vatan ve ülkü birliği sağlamak  

  • Ziya Gökalp 
  • Yusuf Akçura 
  • Mehmet Emin Yurdakul
  • Nihal Atsız

 

      Milli Edebiyat Döneminde Öğretici Metinler

 

1- Makale 

Milli edebiyata gelinceye kadar Tanzimat döneminde Şinasi Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi’ni Namık Kemal Lisan-i Osmaninin Edebiyat Hakkında Bazı Mülahazatı Şamildir, Ziya Paşa Şiir ve İnşa. Milli edebiyata geldiğimizde Ömer Seyfettin’ in yazdığı ve Genç Kalemler de yayımladığı “”Yeni Lisan makalesi edebiyat tarihimiz açısından önemlidir. Bu dönemde yazılan makaleler konu olarak Türkçülük, Turancılık, dil konusu, ilim, fen, ahlak, sanat gibi konuları içerir. Makalede öne çıkan sanatçılar Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem, Mehmet Fuat Köprülü’dür. Türk edebiyatındaki makale türünün önemli temsilcileri; Namık Kemal, Ziya Paşa, Şemsettin Sami, Muallim Naci, Beşir Fuat, Hüseyin Cahit Yalçın, Fuat Köprülü, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin’dir.

 

2- Fıkra

  • Güncel bir meselede yazılan, öznel olan, kısa düşünce yazılarıdır. Daha çok gazetelerde yayımlanır. Olay yazısı olan fıkralarla karıştırmamak gerekir. Milli Edebiyat döneminde yazılan fıkralar:
  • Ahmet Rasim: Şehir Mektupları, Eşkâl-i Zaman, Muharrir Bu Ya
  • Refik Halit Karay: Bir Avuç Saçma, Bir İçim Su, Kirpinin Dedikleri, Ay Peşinde, Guguklu Saat
  • Ziya Osman Saba: Sarı Çizmeli Mehmet Ağa
  • Falih Rıfkı Atay: Eski Saat, Çile’dir.

 

3-Mehmet Fuat Köprülü

  • Edebiyat tarihçisi, araştırmacı ve siyasetçidir.
  • Sanat hayatına Fecr-i Ati topluğunda başlamış saha sonra Milli Edebiyat’a katılmıştır. Bu dönemde daha çok bilimsel çalışmalar yapmış, modern yöntemler kullanarak Türk edebiyatını inceleyen ilk bilim adamıdır.
  • Bu doğrultuda “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar” , “Divan Edebiyatı Antololojisi”, “Türk Saz Şairleri” gibi eserler vermiştir.
  • Eserlerini Milli Edebiyatın dil anlayışına uygun olarak sade bir dille yazmıştır.

 

Milli Edebiyat Döneminde Şiir

 

1. Sade Dil ve Hece Ölçüsüyle Yazan Şairler

  1. Ziya Gökalp
  2. Ali Canip Yöntem
  3. Hamdullah Suphi
  4. Halide Nusret Zorlutuna
  5. Beş Hececiler
  6. Mehmet Emin Yurdakul

 

  • Ziya Gökalp çevresinde gelişen bu şiirlerin özelliklerini şöyle özetlemek mümkündür.
  • Bu çevrede yazılan şiirlerde genellikle halkın kullandığı yalın bir Türkçe kullanılmıştır.
  • Aruz yerine hece tercih edilmiştir.
  • Konular Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati sanatçıları gibi toplumsallıktan uzak, bireysel, içe dönük konular değildir.
  • Türkçülük ve Milliyetçilik fikri şiirlerde geniş biçimde işlenmiş, milli coşkuyu arttırıcı şiirler yazılmıştır.
  • Milli ve yerli konular işlenmiştir.
  • Şiirlerde çoğunlukla kuru bir didaktizm göze çarpar.
  • Uyaklar doldurma uyak izlenimi verir.
  • Halk şiirine ilgi duyulmasına karşın kullanılan nazım biçimlerinde çeşitlilik görülür.

 

Ziya Gökalp (1876-1924)

Milli hareketin öncülerinden olup Ömer Seyfettin ve Ali Canip Yöntem ile 1911 yılında Selanik‘te Genç Kalemler dergisini çıkarmışlardır. Sanatçı kişiliğinden çok ilim adamı kişiliğiyle ön plana çıkmıştır. Türkiye’nin ilk sosyoloğu olarak kabul edilmiştir. Sanatında ve eserlerinde toplumsal bir amaç gütmüştür. Bireysellikten uzak durmuştur. Şiirlerinde didaktizm vardır. Halk edebiyatı nazım şekillerinden yararlanmış içeriğe önem vermiştir. Şiirlerini sade bir Türkçe ve hece ölçüsüyle yazmıştır. Dil konusundaki görüşlerini “usan” adlı makalede dile getirmiştir.

 

Güzel bir Türkçe bize,

Başka dil gece bize.

İstanbul konuşması,

En saf en ince bize.

 

Şiirlerinde Türkçülük ve Turancılık konularını çok işlemiş, bu şiirlerde Türk masallarından ve efsanelerinden yararlanılmıştır. Türk tarihine yaklaşırken İslami dönemi göz ardı etmiş İslam öncesini yüceltmiştir.

En başlarda Turancılık fikrine sahip iken daha sonraları Türkiye Türkçülüğüne dönmüştür. “Kızıl Elma” şiirinde gençlere “Ala Geyik” şiirinde çocuklara Turancılık fikrini aşılamaya çalışmıştır. En önemli eseri “Türkçülüğün Esasları” adlı kitabıdır. Bu kitapta Türkçülüğün hedeflerini ortaya koymuştur. Diğer Kitapları Yeni Hayat ve Altı Işık (Şiir Kitabı)

 

Mehmet Emin Yurdakul 

Milli edebiyat akımının öncülerindendir. Türk yurdu dergisinin kurucuları arasında yer almıştır. Türk halkının acılarını, toplumun sorunlarını, Türk halkının düşmana baş kaldırışını epik bir şekilde dile getirmiştir. “Toplumsal fayda prensibi ile yazdığı için şiirleri sanat, teknik ve estetik açıdan zayıftır.” 1897 yılında yazdığı Cenge Giderken şiiriyle meşhur olmuştur. Yaşadığı dönemde Türk şairi, Milli şair ünvanını almıştır. Şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmıştır ve şiirlerini sade bir dille yazmıştır. En önemli eseri Türkçe Şiirler adlı kitabıdır. Diğer eserleri: Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Ordunun Destanı, Zafer Yolunda, Turana Doğru, Dicle Önünde, Ankara, Mustafa Kemal, Hasta Bakıcı Hanımlar, Aydın Kızlar, İsyan ve Dua, Türk’ün Hukuku Düz Yazı : Fazilet ve Asalet, Kral Corc’a Dante’ye

 

Ali Canip Yöntem

Önce Fecr-i Ati topluluğu içinde yer almış daha sonra Milli edebiyat topluluğuna katılmıştır. Aruz ölçüsünü çok iyi bilmesine rağmen şiirlerini hece ile yazmıştır. Sade bir dil kullanılmıştır. Züya Gökalp, Ömer Seyfettin ile Genç Kalemler dergisini Selanik’te çıkarmış “Yeni Lisan” hareketini öncüsü olmuştur. Bu derginin baş yazarlığını yapmıştır. Cenap Şahabettin ile ilgili edebiyat anlayışı üzerine münakaşalar yapmıştır. Edebiyat tarihi ile uğraşmıştır. Sanatın bireysel değil toplumsal olması gerektiğini savunmuştur.

Eserleri;

Şiir: Geçtiğim Yol

Makale: Milli Edebiyat ve Cenap Beyle Münakaşalarım 

İnceleme: Ömer Seyfettin, Epope

Antoloji: Türk Edebiyatı Antolojisi

 

Yahya Kemal’in ve Ahmet Haşim’in saf şiire özgü anlayışları vardır.

Saf şiir şiirin şiirsel olmayan unsurlardan ayıklanarak saflaştırılmış bir duruma getirilmesidir. Türk edebiyatında saf şiir deyince aklımıza gelecek ilk iki isim Ahmet Haşim ve Yahya Kemal Beyatlı’dır.  Cumhuriyet döneminde ise Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Necip Fazıl Kısakürek, Asaf Halet Çelebi, Ziya Osman Saba…..

 

Ahmet Haşim ağırlıklı olarak sembolizm akımının etkisinde şiirlerini yazarken Yahya Kemal daha çok parnasizm akımının etkisiyle şiirlerini yazmıştır. Her iki sanatçıda aruz ölçüsünü kullanmıştır. Her iki sanatçı da toplumsallıktan uzak bireysel şiirler yazmıştır. Ahmet Haşim serbest müstezat ve divan edebiyatı nazım şekillerini kullanmıştır. Yahya Kemal serbest nazım ve divan edebiyatı nazım şekillerini kullanmıştır. Yahya Kemal konu ve tema olarak Türk tarihinin yanı sıra aşk, tabiat, ölüm, İstanbul sevgisi işlerken Ahmet Haşim akşam, karanlık, gece, gurbet, sonbahar, hüzün, tabiat gibi konuları işlemiştir.

 

Yahya Kemal Beyatlı

Klasik Tük şiiri ile Batı şiirini birleştirerek kendisine özgü bir sanat anlayışı getirmiştir. Batıyı yakından tanıyan sanatçı Avrupa’dan ülkemize “Mektepten Memlekete” sloganıyla dönmüştür. Ziya Gökalp’in aksine Osmanlı medeniyetine hayran Geçmişimizi ve kültürümüzü, musikimizi ve mimarimizi… şiirlerinde sıkça kullanmıştır.

Avrupa’dan dönünce kısa bir süre eski Latin ve Yunan edebiyatlarına merak sarmış “Nev-Yunanilik” akımına kapılmıştır. “Bu akıma kapılan diğer bir sanatçı Yakup Kadri Karaosmanoğludur” Batı şiiri ile klasik şiiri birleştirip divan edebiyatı tarzda şiirler yazdığı için “Neo-Klasik” şair olarak anılmıştır. Şiirlerinde biçim kusursuzluğuna çok önem vermiştir. Mısra onun şiirlerinin temelidir. Kelime seçiminde kelimenin ses değerlerine çok dikkat etmiştir. Cumhuriyet döneminde A. Nihat Asya ile birlikte en fazla rubai yazan şairdir. Yahya Kemal divan şairi Nedim’den sonra İstanbul’dan en fazla bahseden kişidir. Bunun için İstanbul şairi olarak anılmıştır. Onun için İstanbul “Aziz İstanbul” ’dur. Yeni tarzda yazmış olduğu şiirlerini “Kendi Gök Kubbemiz” adlı kitapta, Eski tarzda yazmış olduğu şiirleri “Eski Şiirin Rüzgarıyla” adlı kitapta toplamıştır. Rubailer: bu kitapta doksan dört rubai yer alır. Bunların kırk tanesini kendi yazmıştır. Elli dört tane Ömer Hayyam’dan tercüme etmiştir. 

Deneme/Fıkra/Makale

Eğil Dağlar: Kurtuluş savaşı ile ilgili fıkra makale ve hatıralarını topladığı kitabıdır. Aziz İstanbul, İstanbul’a duyduğu sevgi ve bu şehirle ilgili geniş tarih bilgisini yansıttığı sohbet ve konferanslarını içeren kitaptır.

Edebiyata Dair: Sanat ve Edebiyatla ilgili görüşlerini anlattığı kitabıdır.

 

Harun Yaşayış Tarzını ve diğerlerini Anlatan Manzumlar

Halkın yaşayış tarzını anlatan şiirler daha çok öğretici olduğundan şiirsel ahenk yönünden kusurlu olarak görülmüş, bu tür şiirlere manzume denmiştir. Manzume, mısralarla yazılmasına rağmen gerçek şiir değerine ulaşamamış ürünlerdir. Bunun da en güzel örneklerini Mehmet Akif Ersoy, Mehmet Akif Ersoy şiirlerinde namı nesre yaklaştırmış ele aldığı konuyu olay örgüsü içerisinde vermiştir.

Mehmet Akif Ersoy, sanatını toplumun hizmetine adamış, eserlerinde ona tema olarak İslamcılığı ve İslam Dünyasının sorunlarını işlemiştir. Batılılaşmaya ve Türkçülüğe karşı çıkmıştır. Şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanmıştır ve bu ölçüyü kusursuz kullanmıştır. Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşat dergilerinde yazılarını yazmıştır. Tevfik Fikret ile din ve medeniyet konularında tartışmalara girmiştir. Yaşadığı dönemde hiçbir edebi topluluğa katılmayarak sanat hayatını bağımsız bir şekilde sürdürmüştür. “Çanakkale, Seyfi Baba, Küfe, Mahalle Kahvesi, Meyhane, Hasta” ünlü manzum hikayeleridir. Şiirlerini Safahat adlı kitabında toplamıştır. Safahat yedi bölümden oluşur. Bu bölümler Safahat Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri Fatih Kürsüsünde Hatıralar, Asım, Gölgeler’dir.

 

Şiirdeki Diğer Yönelimler

1-Nayiler: Ulusal edebiyatın oluşmasını “Ulusal geçmişe bağlanış” ‘ta görür. Bu görüşün temelinde Türk edebiyatının ilk dönemlerine inerek 13. yy’ın büyük tasavvufçularından Mevlana, Yunus Emre’nin şiirlerindeki içten söyleyişi, coşkulu, gizemli havayı şiirlerinde yaşatmak yatar. Bu grubun asıl belirleyicileri Yahya Kemal Beyatlı’yla Şahabettin Süleyman’dır. Diğerleri Halit Fahri Ozansoy, Orhan Seyfi Orhun…

2-Nev-Yunanilik: Türk edebiyatını batılılaştırmak için eski yunan ve Latin edebiyatını örnek almışlardır. Eski Akdeniz uygarlığıyla ilgili olduğu için havza edebiyatı ya da nev-Yunanilik adını vermişlerdir. Bu eğilimin örneklerini de Yahya Kemal’in “Scilya Kızları, Biblas Kadınları”, Yakup Kadri Karaosmanoğlunun “Siyah Saçlı Yabancı ile Berrak Gözlü Genç Kızın Sözleri” başlıklı yazılarıyla sınırlı kalmıştır.

Nev – Yunanilik döneminde etkili olamamıştır. Şiirimizdeki asıl temsilcisi Salih Zeki Akta’dır. Diğer sanatçılar Yakup Kadri ve Yahya Kemal’dir. 

 

Milli Edebiyat Döneminde Hikaye ve Roman

Milli Edebiyat dönemine gelinceye kadar Samipaşazade Sezai, Ahmet Mithat Efendi, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf gibi isimler hikaye türünün gelişmesine katkı sağlamışlardır. Bununla beraber Milli edebiyat dönemine gelinceye kadar hikaye romanın gölgesinde kalmıştır. Bu dönemde ki hikaye ve romanlar toplumsal sorunlara eğilmiştir. Her kesimden insana roman ve hikayelerde yer verilmiş Anadolu’ya açılmıştır. Roman ve hikayede kişilerde çeşitlenmiş, yurdun her köşesinden insana yer verilmiştir. “Halka Doğru” prensibiyle hareket edilmiştir. İstanbul Türkçesi, konuşma diliyle eserler yazılmış ve bu eserler teknik yönden başarılıdır. Konu olarak Kurtuluş savaşı, Anadolu, Türkçülük, aşk, sosyal konular işlenmiştir. Eserlerde realizm ve natüralizm akımının etkileri vardır. 

Bu dönemin en önemli hikayecileri Ömer Seyfettin ve Refik Halit Karay’dır. Ayrıca Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri, Reşat Nuri Güntekin, Aka Gündüz gibi yazarlar hikaye türünde eserler vermişlerdir. Hikayeler Maupassant tarzında hikayelerdir. 

 

Ömer Seyfettin

Genç Kalemler dergisinde Milli edebiyatın dil görüşlerini içeren Yeni Lisan makalesini yazmıştır. Türk hikayeciliğinin önde gelen yazarıdır. Hikaye türünü bağımsız bir edebi tür haline getirmiştir ve hikayeciliği meslek edinmiştir. Yüz kırk kadar hikaye yazmıştır. Hikayeleri Maupassant tarzı olay hikayesidir. Hikayeleri beklenmedik bir şekilde sona erer. Hikayelerinde Milli bir duygu uyandırmaya çalışmıştır. Hikayelerini sade bir dille yazmıştır. Hikayelerinde realizmin etkisi vardır. Hikayelerinde mekan olarak daha çok Omsalı Devleti’nin batı yakasını seçer. İzmir, İstanbul, Selanik, Makedonya’da yaşadığı olayları sentezleyerek öykülerinde anlatır. Harem ve Efruz Bey adlı hikayeli uzun öykü-roman niteliğindedir. Tarih hikayeleri; Pembe İncili Kaptan, Topuz, Başını Vermeyen Şehit, Forsa…

Askerlik yıllarında Balkanlarda Yaşadığı Olayları Anlattığı hikayeler; Bomba, Beyaz Lale, Bahar ve Kelebekler…

Toplumun aksayan yönlerini eleştirdiği hikayeler; Beynamaz, Gizli Mabet, Keramet, Yalnız Efe…

Sosyal ve siyasi konulardaki düşüncelerini anlattığı hikayeler; Kızıl Elma Neresi Primo Türk Çocuğu…

Çocukluk hatıralarını anlattığı hikayeler; And, İlk Namaz, Kaşağı, Falaka…

Efsane ve masallara dayanan hikayeler; Çakmak, Kurumuş Ağaçlar, Deve…

 

Refik Halit Karay

Kirpi ve Aydede dergilerini çıkarmıştır.bu dergilerde yazdığı mizahi yazılarıyla tanınmıştır. İttihat ve Terakki partisini eleştirince Sinop, Halep, Ankara ve Bilecik’e sürgün edilmiştir. Bu sürgünde Memleket Hikayeleri’ni yazmıştır. Bu hikayelerde Türk hikayeciliğini İstanbul sınırları dışına yani Anadolu’ya taşımıştır. Daha sonra Kurtuluş savaşı aleyhine yazdığı yazılardan dolayı yüzellilikler listesine alınmış, tutuklanmaktan korktuğu için yurt dışına kaçmıştır. Suriye, Halep, Lübnan yörelerinde yaklaşık on be yıl sürgünde yaşamıştır. Bu sürgünde Gurbet Hikayeleri’ni yazmıştır. Daha sonra affedilerek ülkeye dönmüştür. Döndükten sonra daha çok romanla ilgilenmiştir. Milli edebiyat döneminde yazdığı tek roman İstanbul’un İç Yüzü adlı eseridir. Hikayeleri Maupassant tarzındadır. Türkçeyi Türk edebiyatında en iyi kullanan yazarlardan biridir. “Kirpi” takma adıyla mizahi yazılar yazmış ve bu yazıları “Kirpinin Dedikleri” adıyla kitaplaştırmıştır. 

Eserleri; 

Roman: Sürgün, Nilgün, Çete, Bugünün Saraylısı, Kadınlar Tekkesi, Anahtar, Yezid’i Kızı, Yeraltında Dünya Var, Karlı Dağdaki Ateş…

Anı: Bir Ömür Boyunca, Minelbola İlelmihrab

Mizahi Yazılar: Guguklu Saat, Agap Paşa’nın Hatıraları, Ay Peşinde

 

Bu dönemde diğer hikayeciler

Halide Edip Adıvar milli duyguları öne çıkaran hikayeler yazmıştır. Dağa Çıkan Kurt ve Harap Mabetler adı altında hikayelerini toplamıştır.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu ise halın yaşadığı acıları hikayelerinde dile getirmiştir. Bu hikayeler Bir Serencam, Rahmet, Milli Savaş Hikayeleri.

 

ROMAN

Bu dönemin önde gelen romancıları; Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay, Aka Gündüz.

 

Halide Edip Adıvar

Milli edebiyatın tanınmış romancılarındandır. Sultan Ahmet meydanında İzmir’in işgali üzerine protesto gösterilerine katılmış kalabalıklara hitap etmiştir. Kurtuluş savaşını desteklemiş ve Atatürk’e yakınlık göstermiştir. Konuşma diline bağlı olmasına rağmen kullandığı dil başarılı değildir. İlk romanlarında kadın ve aşk konusunu işlerken daha sonraki eserlerinde Türkçülük ve memleket meselelerine eğilmiştir. Mor Salkımlı Ev adlı eseri anı kitabıdır. Handan romanı en başarılı eseridir. Otobiyografi bir kitaptır. Kadın psikolojisini başarıyla anlatmıştır. Vurun Kahpeye ve Ateşten Gömlek adlı eseri kurtuluş savaşını konu edinen romanlardır. Bu dönemde yayımladığı romanlar; Handan, Yeni Turan, Son Eseri, Mevut Hüküm, Ateşten Gömlek’dir.

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi