Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 Servet-i Fünûn edebiyatı döneminde Batı tarzında tenkitler kaleme alınmıştır. Bu dönemde Ahmed Şuayb, Hüseyin Cahit, Cenap Şahabettin tenkit yazıları yazmıştır.

Edebiyatımızda “eski-yeni” tartışması, tenkit türünün gelişmesine katkı yapmıştır. “Eski-yeni” tartışması 1809’dan itibaren üç yıl sürmüştür. Bu tartışma, temelde fikir tartışması olmasına rağmen, zaman zaman kişiselliğe de dökülmüştür. Eskinin tenkit anlayışı, Divan edebiyatındaki “hiciv”, Halk edebiyatındaki “taşlama” ve Batı edebiyatındaki “izlenimci tenkit” ile paralellikler gösterir. Servet-i Fünûncular ise Muallim Naci’nin etrafındaki heyecanlı topluluğa göre daha objektif davranmışlardır.

Bu dönemdeki Doğu-Batı mücadeleleri sırasında, Divan edebiyatını tutanların, modern (bilimsel, nesnel) tenkidi bilmemeleri nedeniyle, sürekli polemiğe yol açacak yazılar yazmaları karşısında, Servet-i Fünûncuların da zaman zaman polemik yaptıkları görülmüştür. Bu tür yazıları kaleme alan sanatçıların başında Batı cephesinde (yeni) Hüseyin Cahit Yalçın gelmektedir. Hüseyin Cahit, bu polemiklerinin bir kısmını sonradan “Kavgalarım” (1910) adlı kitabında toplamıştır.

Servet-i Fünûn edebiyatının temel esaslarını topluma açıklamak amacıyla yazılan pek çok yazı vardır. Servet-i Fünûncular arasında olmasına rağmen, bu edebiyat topluluğunun şiir anlayışını eleştiren ilk sanatçı, Ahmed Şuayb olmuştur. Ali Ekrem’in “Şiirimiz” (1900) adlı otokritiği (öz eleştiri) de bu nitelikte bir yazıdır. Sanatçı bu yazısında Servet-i Fünûn şiirini değerlendirmiş, içinde bulunduğu edebiyat topluluğunun şiir anlayışını eleştirmiştir.

Bu dönemde Servet-i Fünûncular, Tanzimatçılardan farklı olarak, Divan edebiyatını kötülemekten çok, kendilerini ifade etmeyi tercih etmişler, kendi sanat anlayışlarına uygun eserler ortaya koymuşlardır. Eskinin temsilcilerinin saldırılarına bu şekilde cevap vermişlerdir. Sanatçılar, şiirde kullanılan sözcüklerin yapmacıklığı, anlam karışıklığı, aşırı Batı hayranlığı konularında yöneltilen ağır eleştirilere karşı objektif ve düzeyli kalmayı başarmışlardır.

Servet-i Fünûncular Türk edebiyatındaki tenkit anlayışını, birçok noktada kusurlu bularak edebiyatımızda yeni bir tenkit anlayışı geliştirmek istediler. Servet-i Fünûn’dan önceki kuşaklar, Batılı sanatçıların edebiyata dair görüşlerinden yararlanmış olmakla birlikte, Batılı tenkitçilerin tenkit türündeki eserleri ile yakından ilgilenmemişlerdir. Servet-i Fünûncular, Batılı yazarların eserlerini daha büyük bir dikkatle inceledikleri gibi, batının tanınmış tenkitçilerinden de geniş ölçüde yararlanmışlardır.

Servet-i Fünûncular, edebî tenkitte “tarihçi tenkit” metodunun ilkelerine bağlı kalmaya çalıştılar. Hippolyte Taine (İpolit Ten) tarafından sistemleştirilen bu tenkit metodu, “ırk, çevre, zaman” formülüyle özetlenebilir. Taine’e göre edebiyat, toplumun ifadesidir. Ona göre, toplumu anlamak için önce o toplumun edebiyatı araştırılmalıdır. Yazarlar, binlerce değişik nedenin bir sonucudur.

Bu bağlamda, inceleme yapılınca anlaşılır ki yazar önce “ırk” ının, sonra içinde yaşadığı “çevre”nin ve “zaman”ının ürünüdür. İşte edebî tenkitte her şeyden önce bunlar ele alınmalıdır. Bunlar iyice anlaşılmadan herhangi bir yazar anlaşılamaz.

Servet-i Fünûncular edebî eserde estetik bir amaç ararlar. Onları kendilerinden önceki edebiyatçılardan ayıran niteliklerden biri de edebî eser karşısındaki tavırlarıdır. Onlar edebî zevkin değişmesini ele almışlar, edebî zevkin zamana bağlı olarak değiştiğini söylemişlerdir. Edebiyatın yararlılık amacının olmadığını, ahlakçı bir gaye gütmediğini ısrarla vurgulamışlardır. Onlara göre, bir edebiyatın nasıl olduğunu öğrenmeden önce, ne olduğunu bilmek gerekir. Edebiyatın ruhu demek olan tenkidin görevi, edebiyatın ne olduğunu, ne olması gerektiğini araştırmak ve açıklamaktır. Onlara göre, her edebî çevre, bir öncekinin tenkidiyle hazırlanır. Servet-i Fünûncular bu görüşten hareket ederek Batı tenkidini bilmek gerektiğini savunmuşlardır.

Servet-i Fünûncular Batı tenkidini tanıtmaya önem verdikleri gibi, Batıdaki edebî akımlardan ve Batılı sanatçılardan da söz etmişlerdir. Eserlerinde bıkkınlık ve aşırı duygusallık egemendir.

Hep aşka ve doğaya dayanan konulara yönelmişlerdir. Onlar da bu durumun farkında olmuşlar ve bu niteliklerini eleştirerek değişmek istediklerini ortaya koymuşlardır. Ancak Batılı sanatçıları hep kendi tenkit anlayışlarına uygun olarak, kendi kişisel izlenim ve yargılarıyla anlatmaktan geri kalmamışlardır.

Servet-i Fünûncular tenkit üzerinde ciddi şekilde durmuşlar, ona en az diğer türler kadar yer ve değer vermişlerdir. Kendilerinden önceki topluluklardan farklı olarak, tenkide edebî bir tür niteliği kazandırmışlardır. Onların Batı kaynaklı tenkit anlayışında “tenkit ve teoride kurallardan kaçınmak, sanat için sanat anlayışını esas almak, dönemin koşullarını ve zamanın değiştirici rolünü dikkate almak, diğer bilimlerden yararlanmak” gibi ilkeler söz konusudur.

Bu süreçte Halit Ziya, örnek aldığı Paul Bourget (Pol Burje) ve Goncourt (Konkur) Kardeşlerden yazılarında söz etmiştir. Hüseyin Cahit, Fransız parnas ve sembolistlerini tanıtan yazılar kaleme almıştır. O, Mehmet Rauf ve Ahmet Şuayb ile birlikte, Hipolyte Taine’i tanıtan yazılar da yazmıştır.

Servet-i Fünûn döneminde Batılı tenkidin ilkelerini tanıtmak amacıyla kaleme alınmış yazılar arasında Ahmet Şuayb'in “Müsâhebe-i Edebiye” (1899), Cenap Şahabettin’in “Biraz Psikoloji” (1898) ve “Müntekid-i Hakîkî” (1901), Mehmet Raufun “Şu Tenkid Meselesine Dair”, Tevfik Fikret’in Tarik gazetesinde yayımlanan “Münâkaşâtımızda Ne Eksik” (1898) adlı yazıları sayılabilir. Servet-i Fünûncular bu yazılarla bir yandan da Batılı tenkit anlayışına uygun örnekler vermişlerdir. Bunların dışında Halit Ziya, Mehmet Rauf ve Hüseyin Cahit Yalçın’ın “Modern Roman Tekniği”; Mehmet Rauf’un “Türk Romanı ve Hikâyeleri ile Hüseyin Cahit ile Ahmet Hikmet’in Hikâyeleri”; Hüseyin Cahit Yalçın’ın “Halit Ziya’nın Hikâyeleri, Rauf’un Eylül’ü ve Fikret’in Rübab-ı Şikeste’si” hakkındaki yazılarının objektif ve yapıcı tenkidin ölçülerine göre kaleme alınmış oldukça başarılı yazılar oldukları anlaşılmaktadır.

 Bütün bunların yanında Servet-i Fünûn topluluğun içinde edebî çalışmalarını yalnız tenkit alanında toplayan tek sanatçı Ahmed Şuayb’dir.

Diğer Servet-i Fünûncular, 1908’den sonra da zaman zaman tenkit yazıları kaleme almışlardır. Kendilerinden sonra bir beyanname ile ortaya çıkan Fecr-i Aticilerin tenkitlerine en çok karşı çıkan Mehmet Rauf olmuştur. Servet-i Fünûnculara sonradan katılan Halit Ziya, gazetelerde çıkan tenkitlerini Cumhuriyetten sonra “Sanata Dair” (1938) adlı kitapta toplamıştır. Cenap Şahabettin ve Süleyman Nazif, özellikle Osmanlıcayı ve aruz ölçüsünü savunmak için birçok tartışmaya karışmışlardır. Cenap Şahabettin’in Cumhuriyetten sonraki en başarılı tenkit yazıları, İsmail Habip Sevük’ün “Türk Teceddüd Edebiyatı Tarihi” (1924) eseriyle ilgili yazılarından oluşmaktadır. Bu yazılar, Güneş dergisinde yayımlanmıştır (1927). Hüseyin Cahit Yal-çın’ın da tek başına çıkardığı Fikir Hareketleri (1933-1940) dergisinde birçok tenkit yazısı yayımlanmıştır.

 

Servet-i Fünûncuların tenkit türüne getirdiği yenilikler: 

  • Tenkidi, Türk edebiyatında yeni bir tür hâline getirmişlerdir.
  • Batı tenkitçilerini yakından izleyerek Batı’nın tenkit metotlarını tanıtmışlardır.
  • Edebiyata bakış tarzını değiştirmişler, onu sosyal fayda ilkesine göre değil, estetik bir varlık olarak ele almışlardır.
  • Batı tarzı bir şiir ve roman estetiği yaratarak kendilerinden sonrakileri etkilemişlerdir.
  • Servet-i Fünûncuların tenkit anlayışındaki eksiklikler:
  • Avrupa’daki romantik tenkit anlayışının etkisinde kalarak eser ve yazar tenkidinde zayıf kalmışlardır. Onun yerine sanatçının hayatı, çevre koşulları gibi eserin dışındaki konularla ilgilenmişlerdir.
  • Yazarla ilgili kendi kişisel izlenimlerini söylemişler, objektif hükümler vermekte zorlanmışlardır.
  • Arapça ve Farsçayı, Türkçenin kaynakları arasında görmeleri ve yeni kelimeleri bu iki dilden seçmeleri nedeniyle üsluplarını anlaşılmaz hâle getirmişlerdir.
  • Tenkit anlayışlarında kendileri arasında bir birlik oluşturamamışlardır.

 

Ahmed Şuayb (1876 - 1910)

Servet-i Fünûn edebiyatında tenkit yazılarıyla kendisini göstermiştir. Bu dergide yazmasına rağmen Servet-i Fünûncuları da “içeriden” eleştiren ilk olmuştur. Edebî eserlerin bilimsel metotlarla ve kuvvetli bir kültüre dayanılarak tenkit edilmesi gerektiğini savunmuştur. Bu bağlamda özellikle sosyoloji ve psikoloji bilimlerinden yararlanılması gerektiğini vurgulamıştır. Faguet, Lemaitre gibi tenkit ustalarını takdir etmekle birlikte Taine onun en sevdiği ve en çok etkilendiği yazar olmuştur. Tevfik Fikret’in teşviki ile Servet-i Fünûn dergisinde, 1899 Ekim’inden itibaren “Hayat ve Kitaplar” başlığı altında tenkitler yazmıştır. Bu yazılar sonra (1913) aynı adla kitaplaştırılmıştır.

Ahmed Şuayb, 19. asır Batı Avrupa’sının düşünce ve sanat yaşamında büyük etkiler bırakan önemli kişilikler hakkında tenkitler kaleme almıştır. Bu tenkitleri, onlar hakkında yazılmış güvenilir kaynaklardan hareketle, yeni sentezlere ulaşarak yazmıştır. Ayrıca Servet-i Fünûn dergisinin Esmar-ı Matbûât sütununda, Fransız basınından günü gününe takip ettiği sanat, düşünce ve edebiyatla ilgili güncel bilgileri de aktarmıştır. Böylece genç nesillerin Batı düşünce ve edebiyat dünyasını yakından izlemelerine zemin hazırlamıştır. Ahmed Şuayb’in, Servet-i Fünûn edebiyatının genel durumu ve bazı sanatçılar hakkında yaptığı denemeler, zamanının en Batılı ve ciddi tenkit örnekleri arasında yer almaktadır. Yazar, bu denemelerinde, konu ve kişileri yalnız kusurları ile değil, doğru ve güzel yanlarıyla da ele almıştır. Yumuşak ve ağırbaşlı bir anlatımla yapıcı bir tenkit anlayışı yaratmayı başarmıştır. Zamanının Fransız edebiyatını Türk edebiyatına taşımakla kalmamış, realizm ve natüralizm akımlarının da iyice tanınmasını sağlamıştır.

Eserleri: Hayat ve Kitaplar (1901); Ulûm-ı İktisadiye ve İçtima-ye Mecmuası (dergi, 1908-1910); Hukuk-ı Umumiye-i Düvel Rıza Tevfik ve Mehmet Cavit’le yazdığı devletler hukuku, 1912); Hukuk-ı İdare (ders kitabı); Esmar-ı Matbuat (Basın Meyveleri).


 

Hüseyin Cahit Yalçın (1875 - 1957)

Servet-i Fünûn edebiyatına bağlı olarak hikâye, roman, tenkit, hatıra yazmış; gazetecilikle uğraşmıştır. Güçlü bir polemikçi olarak kendini göstermiştir. Bir yazar değil, bir “yazı makinesi” gibi üretken olmuştur. Servet-i Fünûn’daki yazılarını hiç ihmal etmemiştir. Bu dönemde ruhsal bunalımlar yaşamıştır. Fikret,

Servet-i Fünûn dergisinin sahibi Ahmet İhsan’a darılınca bu derginin yazı işleri müdürlüğünden ayrılmıştır. Yerine, Fikret’in olurunu aldıktan sonra Hüseyin Cahit geçmiştir. 1901 yılında Hüseyin Cahit’in, Servet-i Fünûn’da çıkan “Edebiyat ve Hukuk” başlıklı bir çeviri makalesi dolayısıyla dergi saraya ihbar edilmiştir. II. Abdülhamit’e göre onlar, Fransızlar gibi, krallarını idam edecek düzeye varmış bir milletin düşüncelerini ülkeye sokarak halkın duygularını bozmak istiyorlardı. Bu nedenle Servet-i Fünûn yazarlarının her biri bir yana sürülmeliydi. Fakat padişahın genel sekreteri Arif Bey, bunun hukuka aykırı olacağını söyleyerek, duruma yargının el koymasının uygun olacağına padişahı ikna etmiş ve böylece padişahın emriyle Adalet Bakanlığı harekete geçmiştir. Sorgu hâkimi Ali Rıza Bey’in çabalarıyla yargılanmaktan kurtulmuştur.

Hüseyin Cahit, Servet-i Fünûn yazarları arasında en çok değişime uğrayan kişidir. Sanat hayatına hikâye, roman, hatta mensur şiir yazarak girmiş ve daha sonra genellikle tenkit ve tartışmada karar kılmıştır. Eski edebiyata karşı yeni edebiyatı, Doğu kültürüne karşı da Batı kültürünü savunmuştur. Servet-i Fünûn’a yapılan çeşitli saldırılara aynı şiddette cevaplar vermekle ün salmıştır. Sonraları bu türde yazdıklarını bir kitap hâline getirmiş ve kitabına “Kavgalarım" adını vermiştir. Hiçbir zaman Servet-i Fünûn’daki diğer arkadaşları gibi “salt sanatçı” olmamıştır.

Hüseyin Cahit, dilde üslupçuluktan, sanatta duygusallıktan fazla katı bir gerçekçiliğe, akla, mantığa ve bilime yönelmiştir. Özellikle “Hayat-ı Hakikiye Sahneleri” adını taşıyan kitabındaki hikâyeleri kendisinin bu yönünün çok iyi belgeler. Bu hikâyeler bir sanat ürününden çok, günlük bir gazete haberi veya röportaj havasını yansıtır. Eserlerini realist bir görüşle, iç ve dış gözleme dayanarak yazmıştır. Cesur ve sözünü sakınmayan bir tenkitçidir. Yaşamı tartışmalarla geçmiştir. Politikayla ilgilenmiştir. Bu yüzden pek çok tehlike yaşamıştır. Hikâye, roman, fıkra ve mensur şiirlerinin dışında yalın, süssüz, yapmacıksız bir dil kullanmıştır. Türkçenin sadeleşmesinde rolü büyüktür. Servet-i Fünûn edebiyatında en çok eser veren sanatçılardan biri olmuştur.

Eserleri: Nadide (ilk roman denemesi, 1891); Hayat-ı Muhayyel (hikâyeler, 1897); Hayal İçinde (roman, 1899); Hayat-ı Hakikiye Sahneleri (hikâyeler, fıkralar, mensur şiirler, 1907); Kavgalarım (tenkitler, tartışmalar, 1908), Tarih-i Umumi; Türkçe Sarf ve Nahiv (dil bilgisi, 1930); Edebî Hatıralar (1935); Talat Paşa (biyografi, 1943); Seçme Makaleler (1951).

11 SINIF SERVET-İ FÜNUN'DA TENKİT

zambak y.