Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

BU DEVRİN BAŞLICA YAZAR VE SANATÇILARI ŞUNLARDIR:

  • Bilim yolunda: Ziya Gökalp, Fuat Köprülü vb.
  • Şiir alanında: Aruz vezniyle Mehmet Akif, Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı, vs; hece vezniyle Mehmet Emin Yurdakul, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Halit Fahri Ozansoy, Enis Behiç Koryürek, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, vb. (Bunlardan Ahmet Haşim fıkra ve gezi notları; Yahya Kemal makale)
  • Hikâye ve roman alanında: Ebubekir Hâzım Tepeyran, Ömer Seyfettin, Halide Edip Adı var, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Ercüment Ekrem Talu, Selâhattin Enis, F. Cemâlettin, Osman Cemal Kaygılı, Reşat Nuri Güntekin, Peyami Safa, Memduh Şevket Esendal, Halikarnas Balıkçısı, Sermet Muhtar Alus, Abdülhak Şinasi Hisar, Mahmut Yesari vb. (Bunlardan Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Refik Halit, Reşat Nuri, Sermet Muhtar, Mahmut Yesari oyun da yazmışlardır. İçlerinde anı yazanlar da vardır: Ebubekir Hâzım, Ömer Seyfettin, Halide Edip, Yakup Kadri, Refik Halit, Memduh Şevket, Halikamas Balıkçısı. Birçoğu fıkra ve makale de yazılmıştır.)
  • Tiyatro alanında: Musahipzâde Celâl, İbnürrefik Ahmet Nuri vb.
  • Gezi ve röportaj alanında: Ahmet Şerif.
  • Röportaj- Mülakat alanında: Ruşen Eşref Ünaydın.
  • Gezi, anı, deneme, fıkra, makale alanlarında: Falih Rıfkı Atay vb.
  • DÖNEMİN SANATÇILARI

ÖMER SEYFETTİN (1884-1920)

  • Milli Edebiyat hareketinin önderlerinden olan sanatçı daha çok hikâyeleriyle tanınmıştır.
  • “Yeni Lisan” makalesinde ortaya koyduğu görüşlerini, hikâyelerinde uygulamaya çalışmış ve başarılı olmuştur.
  • Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip tarafından Selanik'te çıkarılan "Genç Kalemler" dergisinde yayımladığı "Yeni Lisan" adlı makalesinde; "Milli bir edebiyat vücuda getirmek için evvela milli bir lisan ister." düşüncesini savunarak, bu akımın ideolojisini oluşturan öncüleri arasında yer alır.
  • Dilin sade, yalın ve anlaşılır olmasından yanadır. Türkçenin kurallarına göre hareket edilmesini, dilin Arapça ve Farsça sözcüklerden arındırılmasını savunur.
  • Halkın anlayacağı bir dille yazmayı, halka gitmenin ilk koşulu olarak benimser. Ürünleriyle, bu yönelimin Türk Edebiyatı’nın ilk örneklerini verir. Milli Edebiyat Akımı’nın oluşmasında önemli katkılarda bulunur.
  • Dilimizin sadeleşmesinde önemli yeri olan Ömer Seyfettin, anılarından, tarihteki kahramanlıklardan ve günlük yaşayışlardan yararlanarak, gücünü çekici anlatımından, olaylardan alan, çoğunlukla beklenmedik sonuçlarla biten hikâyeleriyle edebiyatımızda önemli bir yer tutar.
  • Öykücülüğünün birinci evresini oluşturan 1909-1913 yılları, Makedonya'da bulunduğu süreyi kapsar. Balkan uluslarının ulusal kurtuluş mücadeleleri onun “ulusal bilinç"e ulaşma düşüncesini etkilerken, bu dönem öykülerinin de başlıca temasını oluşturur. Buradan hareketle, yaşadığı devrin siyasal hareketlerini eleştiren, “Türkçülük" anlayışını destekleyen öyküler yazdı. Bu öyküleriyle bir yandan da sade dil anlayışının savunuculuğunu yaptı. Öykücülüğünün ikinci evresinde (1917-1920) toplumsal eleştiri ve taşlama yanı ağır basan öyküler yazdı. İmparatorluğun savaştan yenik çıkmasıyla iyice belirginleşin yıkılış günlerinin sorunlarına yönelir. Son dönem öykülerinde mizah yanı ağır basar. Yaşanılan koşullar, onun bu tür öyküye yönelişini hazırlar.
  • Ömer Seyfettin öykülerinde “betimleme, ruhsal çözümlemelerin yerini “olay”\ar alır. Öykülerini kişi-çevre-olay üzerine kurmuştur. Serim-düğüm-sonuç bölümlemesine göre geliştirir. Edebiyatımızda “Maupasant” tarzı öykücülüğün (Olay Öykücülüğü) kurucusu sayılır. Folklordan ve halk edebiyatından yararlanır."
  • Yaşadığı yıllarda yayınlanan üç romanı ( Ashab-ı Kehfimiz, Efruz Bey, Yalnız Efe,) onun bu alanda yarım kalmış denemeleri olarak sayılır.
  • "Fantezi roman" olarak nitelendirilen “Efruz Bey"; 1908'den Mütareke yıllarına kadarki süreci, aydın kişilerin eleştirisi ekseninde yansıtır. Dönemin aydın hastalıklarını, siyasi akımların yanlış yönsemelerini toplumsal eleştiri bağlamında, yeni bir roman tekniğiyle verir.
  • Yarım kalan romanı “Yalnız Efe", destansı bir nitelik taşır. Konusunu bir halk menkıbesinden almıştır. Dönemin toplumsal ortamında, yapılan haksızlıklara başkaldırarak silahlanıp dağa çıkan -kız kahraman- Yalnız Efe'nin kişiliğinde Türk halkının direnme gücünü göstermeye çalışmıştır.
  • ESERLERİ
  • Hikâyeleri: îlk Düşen Ak, Yüksek Ökçeler, Bomba, Gizli Mabet, Asilzadeler, Bahar ve Kelebekler, Beyaz Lale...

 

ZİYA GÖKALP (1876-1924)

  • Şiiri, düşüncelerini halka yaymak için bir araç olarak kabul eden sanatçı, bu türde sanatsal yönden güçlü ürünler vermemiştir.
  • Daha çok Türkçülük düşüncesini sistemleştiren bir düşünür ve sosyolog olarak tanınmıştır.
  • Önceleri, bütün dünya Türklerini bir bayrak altında toplamayı amaçlayan “Turancüık” görüşüne bağlıyken, sonraları ((Türkiye Türkçülüğü” düşüncesine yönelir.
  • Edebiyatımızda Halk Edebiyatı ile Batı Edebiyatı’nın örnek alınmasını salık vermiş ve aruz vezninin yerine hece vezninin kabul edilmesi dileğinde bulunmuştur.
  • Ziya. Gökalp'ın şiir ve sanat sahasında estetik herhangi bir amacı yoktur. Yani o, kendini hiçbir zaman bir şair olarak kabul etmemiştir. Zira o, sanatı; düşüncelerini yaymak için bir vasıta yapmıştır.
  • Günlük konuşma diliyle yazı dilinin birleştirilmesi gerektiğine inanan sanatçı eserlerinde bunu başarıyla uygular.
  • Şiirlerinde hece ölçüsünü kullanan Ziya Gökalp (Turan adlı şiiri hariç), konu olarak daha çok eski Türk tarihine, İslamiyet öncesi dönemlere yönelir. Ayrıca yurt, millet, ahlak, din ve uygarlık gibi konuları da eğitici bir yaklaşımla ele alır.
  • ESERLERİ
  • Şiir: Kızıl Elma, Altın Işık, Yeni Hayat
  • Nesir: Türkçülüğün Esasları; Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak; “Türk Medeniyeti Tarihi, Malta Mektupları

 

ALİ CANİP YÖNTEM (1887-1967)

  • Edebiyata şiirle başladı. İlk şiirlerini Fecr-i Âti topluluğuna katıldığı (1909) dönemde Divan Edebiyatı geleneğine bağlı kalarak yazdı. Bunlar Hüsn ve Şiir (1910) dergisinde yayınlandı. Kısa bir süre sonra Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp İle birlikte Millî Edebiyat Akımı’na katıldı. Ömer Seyfettin ile Genç Kalemler adlı dergiyi çıkardı (11 Nisan 1911). r> İnceleme ve araştırma yazılarıyla Halka Doğru, Yeni Mecmua, Güneş, Çmaraltı, İstanbul dergilerinde ilgi çeken görüşlerini sergiledi. 1934 ve 1961 yıllarında parlamentoda görev yaptı.
  • ESERLERİ
  • Milli edebiyat Meselesi ve Cenab Beyle Münakaşalarım (1918), Türk Edebiyatı Antolojisi (1934), Ömer Seyfettin Hayatı ve Eserleri (1935) Kokulu Çam, Savaş Türküleri, İçel Dağlarından, İstiklâl Marşı Bilgisi.

 

REFİK HALİT KARAY (1888-1965)

  • Edebî hayata çeşitli gazetelerdeki yazıları ve fıkralarıyla başlayan Refik Halit,
  • Fecr-i Ati Edebiyatı’nın sonra Millî Edebiyat Akımı içinde yer almıştır.
  • İlk yazılarında günlük hayatı dile getirmiş, hayatın gülünç yanlarını karikatürize etmiştir.
  • Sosyal hayattaki çarpıklıkları nükteli bir şekilde anlatır.
  • Eserlerinde mizah, eleştiri ve hiciv önemli yer tutar.
  • Şahısları kendi sosyal çevreleri içinde yer alır.
  • Çok iyi bir gözlemcidir. Olayları ve karakterleri en ince ayrıntılara kadar inceler.
  • “Kirpi” takma ismiyle yazdığı, İttihat ve Terakki Fırkası’nı yerden yere vuran yazılarını "Kirpinin Dedikleri" adıyla bir kitapta topladı.
  • ESERLERİ
  • Öykü: Memleket Hikâyeleri (1919), Gurbet Hikâyeleri (1940).
  • Roman: İstanbul'un İç Yüzü (1920-Sonraki basımda İstanbul'un bir yüzü), Yizidin Kızı (1939), Çete (1939), Sürgün (1941), Anahtar (1947), Bu Bizim Hayatımız (1950), Nilgün (3Cilt:Türk Prensesi Nilgün
  • (1950), Mapa Melikesi Nilgün (1950), Nilgün'ün Sonu (1952), tek cilt 1960), Yer Altında Dünya Var (1953), Dişi Örümcek (1953), Bugünün Saraylısı (1954), 2000 Yılının Sevgilisi (1954), İki Cisimli Kadın (1955), Kadınlar Tekkesi (1956-İki Cilt), Karlı Dağdaki Ateş (1956), Dört Yapraklı Yonca (1957), Sonuncu Kadeh (1957), Yerini Seven Fidan (1977), Ekmek Elden Su Gölden (1980), Ayın On Dördü (1980), Yüzen Bahçe (1981).
  • Mizah ve Hiciv: Sakın Aldanma İnanma Kanma (1915), Kirpi'nin Dedikleri (1916), Ago Paşa’nın Hatıratı (1918), Ay Peşinde (1922), Tanıdıklarım (1922), Guguklu Saat (1925).
  • Fıkralar: Bir İçim Su (1931), Bir Avuç Saçma (1939), İlk Adım (1941), Üç Nesil Üç Hayat (1943), Makyajlı Kadın (1943), Tanrıya Şikâyet (1944).
  • Oyun: Kanije Müdafası ve Tiryaki Hasan Paşa (Müfit Ratip'le, oynandı, basılmadı), Deli (1929).
  • Anı: Minelbap İlelmihrap (1946), Bir Ömür Boyunca (1990).

 

HALİDE EDİP ADIVAR (1884-1964)

  • Millî Edebiyat Dönemi’nin ilk romancısı Halide Edip Adıvar, en tanınmış yazarlarımızdan biridir. Onun birinci derecedeki roman kişileri hep güçlü kadınlardır. İlk romanı Ü. Meşrutiyetin ilânından hemen sonra yayımladığı Seviye Talip (1909)'tir.
  • Millî Mücadeleye katılmış bir insan olan yazar, savaş sırasından yaşanan kahramanlıkları, direnişleri ve ihanetleri de Ateşten Gömlek'te 1922 ve Vurun Kahpeye'de (1923) anlatmıştır. Yazar bu iki romanıyla bu toprakların ne özveriler sonucunda, nice insanların canları pahasına kazanıldığını gözler önüne sermiştir.
  • Halide Edip'in Kurtuluş Savaşı'ndaki tanıklığının bir ürünü olan “Ateşten Gömlek” Kurtuluş Savaşı üzerine yazılmış ilk romandır.
  • Adıvar'ın Seviye Talip (1910), Handan (1912) ve Son Eseri (1913) gibi ilk romanları aşk öyküleri anlatan yapıtlardır. Yazar kahramanlarını yakıp yıkan bir sevgiyi dile getirmek istediği için kişilerin iç dünyasına yönelir ve bu sevginin zamanla bir tutkuya dönüşmesini sergiler. Bu yapıtların önemli özelliğini, birbirine benzeyen ve ondan önceki Türk romanlarında bulunmayan kadın kahramanlarda aramak doğru olur. Yazarın asıl amacı kadın kahramanların kişiliklerini erkeklerin gözüyle değerlendirmek olduğu için, romanlarının anlatıcısı olarak bu kadınlara âşık erkekleri seçer ve fırtınalı bir aşk öyküsünü onların anı defterlerinden ya da mektuplarından anlatır. Erkek (bazen kadın da) evli olduğu için, kaçınılması olanaksız bir iç çatışma, romanların moral sorununu oluşturur ve roman ya kadının ya da erkeğin ölümüyle biter. Adıvar'ın, biraz kendi olduğunu iddia edilen bu kadın kahramanları, yazarın o dönemde ideal saydığı Türk kadınını temsil ederler. Seviye Talipler, Handanlar, Kâmuranlar her şeyden önce güçlü kişiliği olan, haklarını savunan, Batı terbiyesi almış, ama Batılılaşmayı giyim kuşamda aramayan, resim ya da müzik gibi bir sanat alanında yetenek sahibi, yabancı dil bilir, kültürlü ve çekici kadınlardır.
  • Adıvar'ın en ünlü romanı Sinekli Bakkal da (1936) ileri bir adım attığını, yeni bir aşamaya vardığını görürüz. İlk romanlarının olay örgüsü bir iki kişi arasındaki bireysel ilişkilere bağlı olarak gelişirken, II. Abdülhamit dönemindeki Türk toplumunun panoramik bir tablosunu sergileyen Sinekli Bakkal'ın olay örgüsü siyasal, düşsel, toplumsal sorunlarla örülmüş olarak gelişir. Romanın okuru en çok çeken yönü de fakir kenar mahallesi, zengin konakları ve saray çevresiyle Ü. Abdülhamit zamanının İstanbul'u anlatmasıdır. Ne var ki yazarın amacı bir dönemin Türk toplumunu yansıtmak değildir yalnızca. Bu felsefi romanda çevrelerin bir işlevi de belli değerlerin temsilcisi olmaktır. “Sinekli Bakkal” Mahallesi gelenekleri ve insancıl değerleri sürdüren halk kesimini; Genç Türklerden Hilmi ve arkadaşları devrimci aydınları; saray çevresi ise, yozlaşmış yönetici kesimi temsil eder. Roman iki kısma ayrılmıştır. Birinci kısmın ana teması Abdülhamit’in istibdat idaresi karşısında şiddete başvurarak devrim yapmanın geçerliliği sorunudur. Gerçi Adıvar içtenlikle ezilen halktan yanadır, ama gelenekçiliği ve savunduğu mistik dünya görüşü şiddete başvurarak devrim yapmayı onaylamasına izin vermez. Romanda Ü. Meşrutiyet'in ilanı “asırların kurduğu müesseselerin köklerini” söken, “İçtimaî ve siyasî nizam ve intizamı” altüst eden bir devrim olarak nitelenir. Doğru tutum Mevlevî tarikatından Vehbi Dede'nin yaptığı gibi “Herhangi bir hayat fırtınasını sükûnetle seyretmektir.”. Yazar devrimden değil evrimden yanadır. Romanın ikinci kısmında yozlaşmış saray çevresi sergilenirken ana tema olarak Rabia ile Peregrini ilişkisi gelişir ve evlilikle son bulur. Bu evliliğin simgesel anlamı Batı ile Doğu'nun bileşimi olarak yorumlanmıştır. Ama Peregrini'nin “öyle basit ve İnsanî ananeler” dediği geleneklere bağlı “Sinekli Bakkal” mahallesindeki cemaat yaşamına hayran olması, Müslümanlığı kabul ederek Rabia ile evlenmesi ve mahalleye yerleşmesi, daha çok Doğu değerlerinin üstünlüğüne işaret sayılmaktadır. Ne var ki yazar, Rabia ile Peregrini'nin sevişip evlenmelerine inandırıcı bir hava verememiştir. Olaylar yazarın kafasındaki bir görüşü dile getirmek için tertiplenmekte ve Doğulu kadın ile Batılı erkek yazarın tezi gereği seviştirilip evlendirilmektedirler. Birinci kısımda olay örgüsünün doğal gelişimi, farklı dünya görüşlerine sahip kişiler arasındaki çatışmadan doğan gerilim ve dramatik sahneler, ikinci kısımda yerlerini, zorlama izlenimi veren bir ilişkiye ve saray çevresinin tanıtılmasına bırakınca romanın sanatsal düzeyi düşer.
  • ESERLERİ
  • Roman: Heyula, Raik'in Annesi, Seviye Talip, Handan, Yeni Turan, Son Eseri, Mev'ud Hüküm, Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye, Kalb Ağrısı, Zeyno'nun Oğlu, Sinekli Bakkal, Yolpalas Cinayeti, Tatarcık, Sonsuz Panayır, Döner Ayna, Akile Hanım Sokağı, Kerim Ustanın Oğlu, Sevda Sokağı Komedyası, Çaresaz, Hayat Parçaları,
  • Hikâye: Harap Mabetler, Dağa Çıkan Kurt, Kubbede Kalan Hoş Seda
  • Oyun: Kenan Çobanları, Maske ve Ruh Anı: Türkün Ateşle İmtihanı, Mor Salkımlı Ev

 

REŞAT NURİ GÜNTEKİN (1889-1956)

  • Masalda duyduğu dizelerle uyandığını, Fatma Aliye Hanım'ın “Udi” romanı ve Muallim Naci'nin şiirleri ile ilginin güçlendiğini, Halit Ziya’nın öykü ve romanlarını okuduktan sonra ise yazar olmaya yöneldiğini söyleyen Güntekin, yazın dünyasına imzasız yayımladığı şiirlerle girmiştir.
  • Reşat Nuri Güntekin öykü, roman, oyun türlerinde yapıtlar vermiş, tiyatro eleştirileri yazmış ve çeşitli çeviriler yapmıştır.
  • Başlıca hikâye, tiyatro ve roman alanlarında eserler vermiş bulunan Reşat Nuri’nin en başarılı edebi ürünleri romanlarıdır. İnce ve duygulu bir romantizm ile fazla derinleşmeyen, fakat çok başarılı gözlemlerle bezenmiş gerçekçiliği kaynaştırarak geniş bir okuyucu yığınına seslenen yazar, özellikle dili ve anlatımdaki rahatlığı ve çekiciliğiyle ün yapmış, sevilmiştir.
  • Realist bir anlayışa sahip olan yazar Milli Eğitim Müfettişliği görevi ile Anadolu’yu dolaşmış, buradaki yaşamı gözlemlemiş, bu gözlemlerini yalın bir dil ve anlatımla eserlerinde dile getirmiştir.
  • Çok hareketli bir eser olan Çalıkuşu’nda Anadolu, ilk idealist ve aydın kızı Feride’ ye kavuştu, geniş ölçüde romana girdi. Bu roman az okumuş ve aydın, iki sınıfı da, doğal ve canlı diliyle kendine bağladı.
  • Romanlarında yoğun bir Anadolu atmosferi vardır. Bu atmosfer içinde yurt ve toplum gerçeklerini, töreden kaynaklanan doğru ya da yanlış inanışları ele alır. Bu konular, öykülerinde, mizah unsuruyla da birleştirilerek verilir.
  • Yazar, ilk ününü, duygulsal bir aşkı dile getirdiği ve birçok yönleriyle Anadolu’yu anlattığı “Çalıkuşu” romanıyla sağlamıştır.
  • ESERLERİ
  • Roman: Gizli El (1922), Çalıkuşu (1922), Damga (1924), Dudaktan Kalbe (1925), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927), Yeşil Gece (1928),Acımak (1928), Yaprak Dökümü (1930), Kızılcık Dalları (1932), Gökyüzü (1935), Eski Hastalık (1938), Ateş Gecesi (1942), Değirmen (1944), Miskinler Tekkesi (1946), Harabelerin Çiçeği (1953), Kavak Yelleri (1950), Son Sığmak (1961),Kan Davası (1955),
  • Öyküler: Tanrı Misafiri, Leyla ile Mecnun, Olağan İşler...
  • Oyunları: Hançer, Hülleci, Tanrı Dağı Ziyafeti...
  • Gezi Yazıları: Anadolu Notları

 

MEHMET FUAT KÖPRÜLÜ (1890-1966):

  • Türk Edebiyatı araştırmalarını sistemleştiren ve edebiyat tarihçisi olarak ün kazanan sanatçının eserleri de bu yoldadır. Bugün bilinen birçok şair onun araştırmaları sonucunda ortaya çıkarılmıştır.
  • ESERLERİ
  • Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Edebiyatında ilk Mutasavvuflar, Divan Edebiyatı Antolojisi, Türk Saz Şairleri Antolojisi.

 

YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU (1889-1974)

  • Romanlarında kusursuz bir anlatım ve sağlam tekniği ile dikkat çeken sanatçı, tarihi ve sosyal olaylardan her birini bir romanına konu edinerek, Tanzimat Dönemiyle Atatürk Türkiyesi arasındaki dönem ve kuşakların geçirdikleri sosyal değişiklik ve bunalımları yaşayış ve görüş ayrılıklarını işlemiş; düşünce ve teze dayalı özlü yapıtlar vermiştir. Eserlerini ve içereklerini şöyle inceleyebiliriz:
  • “Hep O Şarkı ”da Abdülaziz döneminin yaşamı,
  • “Bir Sürgün”de II. Abdülhamit’in baskılı yönetimiyle savaşmak için Fransa’ya kaçan Jön- Türkler,
  • “Kiralik Konak”ta Tanzimat’tan I. Dünya Savaşı’na kadar yetişen üç kaşaktaki görüş ayrılığı, 
  • “Hüküm Gecesi” nde Meşrutiyet Devri’ndeki Bektaşi tekkelerinin durumu
  • “Sodom ve Gomore”de Mütareke Dönemi’nde, işgal altındaki İstanbul’da ortaya çıkan ahlaki çöküntü,
  • “Yaban”da Kurtuluş Savaşı yıllarındaki bir Anadolu köyü,
  • “Ankara”da yeni başkentin üç dönemi,
  • “Panorama I, II”de Cumhuriyet Dönemi’nin 1952’ye kadarki durumunu bir bir ele almıştır.
  • Diğer eserleri:
  • Anı: Zoraki Diplomat, Politikada 45 Yıl,Vatan Yolunda, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları.... 
  • Monografi: Ahmet Haşim, Atatürk 
  • Mensur şiirleri: Erenlerin Bağından, Okun Ucundan 
  • Hikâyeleri: Bir Serencam, Rahmet, Milli Savaş Hikâyeleri 
  • Tiyatro eserleri: Nirvana, Veda, Sağanak, Mağara
  • Önemli Makaleleri: İzmir’den Bursa’ya, Ergenekon, Kadınlık ve Kadınlarımız....

 

MEHMET EMİN YURDAKUL (1869-1944)

  • Edebiyat yaşamına Servet-i Fünun Dönemi’nde başlamıştır. İlk kitabı Türkçe Şiirler ilgiyle karşılanmış, geniş yankılar uyandırmıştır.
  • Dönemin şiir anlayışı dışında, hece ölçüsünü kullanarak yazdığı şiirlerinde yalın bir dil kullanmıştır.
  • Türk Edebiyatı’na halk sesini getiren şair olarak nitelendirilmiştir.
  • Osmanlıcılık ve İslamcılık akımlarına karşı Türkçülük akımını savunan, bu konudaki düşüncelerini dile getiren öğretici şiirler yazmıştır.
  • Şiirde biçim yönünden yenilikler yapmıştır. Geleneksel Türk şiirinde sürekli kullanılan kalıpların yerine 15, 17, 19 hece ölçülü alışılmışın dışında kalıplar kullanmıştır. Dörtlük geleneğinin dışına çıkarak üçer, altışar, sekizer dizelik kıtalar kurmuştur.
  • Servet-i Fünun doğrultusunda Batı'dan gelen sone biçiminde şiirler de yazmıştır.
  • Halkçı, ulusçu düşünce ve duyguları dile getirmiştir. Toplumsal ve ulusal konuları işlemiştir. Halkın ve ülkenin gerçeğini, özgürlük istemini yansıtmıştır. Coşku, umut, yüreklendirme ve öğreticilik, şiirinin belirgin öğeleri olmuştur. Ulusçu, halkçı görüşleri savunduğu şiirleriyle Ulusal Edebiyat akımının öncü şairleri arasında yer alan Mehmet Emin Yurdakul, öz ve biçim dengesi Bakımından tam bir yetkinliğe çok az sayıda şiirinde ulaşabilmesine karşın, halkın yaşamıyla ve sorunlarıyla ilgili konulardaki içtenliği, geniş soluğuyla, kura bir didaktizmin ötesine geçmeyi başarmıştır.
  • “Türk Şairi, Milli Şair”diye anılır.
  • ESERLERİ
  • Türkçe Şiirler (1898), Türk Sazı (1914), Ey Türk Uyan (1914), Tan Sesleri (1915), Ordunun Destanı (1915), Dicle Önünde (1916), Hastabakıcı Hanımlar (1917), Turan'a Doğru (1918), Zafer Yolunda (1918), İsyan ve Dua (1919), Aydın Kızları (1919),Dante'ye (1920), Mustafa Kemal (1928), Ankara (1939), Şiirler (tüm şiirleri, 1969)

 

RIZA TEVFİK BÖLÜKBAŞI (1869-1949)

  • Türk şiirinde hece vezninin yaygınlaşmasına katkıda bulunan şairlerimizden biridir.
  • 1914’ten sonra yetişen Beş Hececiler’i de etkilemiştir. Şiirlerinde halk şairlerinin diline yakın bir dil kullanmıştır.
  • Hece veznini ısrarla savunsa da aruz ve heceyi birlikte kullanmış, en çok koşma nazım şeklinde şiirler yazmıştır.
  • Çocukluğundan beri başına gelenler ve özellikle gurbette geçen yıllarının izleri şiirlerine bezginlik, hüzün ve kötümserlik halinde hissedilir.
  • İçli şiirler yazan Bölükbaşı, didaktik(öğretici) şiiri hiçbir zaman benimsememiştir.
  • ESERLERİ
  • Şiir: Serab-ı Ömrüm
  • Halk Edebiyatının tanıtılması ile ilgili çalışmalar da yapan Bölükbaşı’nın “Hayyam Çevirileri”, Tevfik Fikret hakkında incelemesi ve yarım kalmış, “Felsefe Dersleri” adlı yapıtları vardır. Bazı anılarını “Biraz da Ben Konuşayım” adıyla kaleme almıştır.

 

HALİDE NUSRET ZORLUTUNA (1901-1984)

  • Yazarlık hayatına girişi Erenköy Kız Lisesi’nde orta tahsilini yaparken babasını kaybetmesi üzerine yazdığı “Ağlayan Kahkahalar” adlı yazısıyla olmuştur. Bu yazısı 1917 yılında Talebe Defteri adlı derginin açtığı yarışmada birinci olmuş ve neşredilmiştir. On dokuz yaşında iken ilk romanı olan “Küller”i kaleme almıştır. Ayrıca Türk Kadını, Kadınlar Dünyası, Aydabir, Salon Mecmuası, Çınaraltı, Çağrı, Hilâl, Defne, Hisar, Milli Mecmua dergilerinde ve Vakit, Zafer, Kudret, Haber, Yeni İstanbul, Sabah, Hürriyet gazetelerinde yazıları yayınlanır.
  • Halide Nusret, genç yaşlarından itibaren sosyal kuruluşlarda ve hayır cemiyetlerinde çalışır. Türk Kadınlar Birliği, Türk Ocakları, Halk Evleri, Muallimler Birliği, Yardımsevenler Demeği, Çocuk Haklarını Müdafaa Cemiyeti ve Çocuk Esirgeme Kurumu (Himaye-i Etfal Cemiyeti) yönetim kurullarında uzun yıllar hizmet verdi. 1975 yılı Birleşmiş Milletler tarafından “Kadın Yılı” olarak ilan edildiğinde “Kadının Sosyal Hayatını İnceleme Ve Araştırma Demeği” tarafından düzenlenen sergi ve toplantıda Halide Nusret’e “ümmül muharrirat” (kadın yazarların annesi) unvanı verilmiştir. 1983 yılında ise Basın Yayın Genel Müdürlüğü ile Türk Basın Birliği tarafından “Basın Mesleği’nde 50 Yıl Şerefli Hizmet” belgesiyle plaket verilmiştir.
  • Zorlutuna, şiirlerinde hece ölçüsünü; romanlarında da konuşulan Türkçeyi kullanmıştır. İnce ruhlu, hassas şairlerimizden olan Halide Nusret, aynı zamanda yazı tekniğinin kuvvetiyle tanınmış kadın ediplerimizdendir.
  • Halide Nusret, 70 yaşını geçtiği halde şiir yazmaya devam eden nadir şairlerimizden biridir.
  • ESERLERİ
  • Şiir: Geceden Taşan Dertler (1930), Yayla Türküsü (1943), Yurdumun Dört Bucağı (1950), Ellerim Bomboş (1967)
  • Roman: Küller (1921), Sisli Geceler (1922)
  • Öykü: Beyaz Selvi (1945), Büyük Anne (1971), Aydınlık Kapı (1974)

SON EKLENENLER

Üye Girişi