Batı edebiyatının, özellikle Fransız edebiyatının bizim edebiyatımıza etkisi, Tanzimat Edebiyatı Akımı'yla başlar. Fakat hemen şurasını söyleyelim ki, nazım türleri bakımından göze batacak derecede bir yenilik ve değişiklik olmamıştır.
Tanzimat Edebiyatı'mız, nazmın dış yapısı bakımından tamamıyla Divan Edebiyatı'nın bir benzeri olmuştur. Tanzimat'ta da beyit düzeni bütün ağdasıyla hüküm sürmüş, kasideler, gazeller yazılmıştır. Yalnız nazmın iç örgüsünde önemli değişiklikler ve yenilikler meydana gelmiştir. Beyitler, genel olarak bağımsız birer söz (dirile) olmak durumundan çıkarılmış, belli bir konu çevresinde toplanmıştır. Kasideler, genellikten kurtarılmış, kişiselliğe doğru götürülmüştür. Konular Divan Edebiyatı'nın soyut tutumundan sıyrılmış, nesnel bir karakter kazanmıştır.
Servet'i Fünun Edebiyatı'yla bu adımlar biraz daha sıklaştırılmış, beyit düzeni bozulmuştur. Sözler (cümleler) mısraların başında, ortasında, sonunda kesilmiş ya da başlatılmıştır. Beyitlerin klâsik kafiyeleniş düzeni bir kenara bırakılmış; şair, mısralarını istediği gibi kafiyelendirmiştir. Dörtlüklerin kafiyelendirilişlerinde murabba düzeni bırakılarak atlama kafiyeler yapılmıştır. Divan Edebiyatının klâsik müstezat şekli genişletilmiş, her çeşit kalıpla müstezatlar yazılmıştır. Yine aruz ölçüsü kullanılmıştır. Fakat tekdüzen (muttarit) ölçülerden çok çeşitli karma ölçülere önem verilmiştir.
Tanzimat'tan Millî Edebiyat Akımı'na kadarki devre içinde, bütün çaba, Divan Edebiyatının klâsik nazım şekillerini bozmak, konularda bütünlük ve nesnel bir görüşe bağlı çeşitlilik meydana getirmek yönünde harcanmıştır, denilebilir.
Servet-i Fünun akımı, Batı'dan iki nazım tür getirmiştir. Bunlardan birisi sone, ikincisi de terzarimadır. Fakat her ikisi de fazla tutunamamıştır. Servet-i Fünun'un arkasından gelen Fecr-i Âti akimiyle birlikte sönüp gitmişlerdir. Fec-i Âti zamanında, bağımsız sanatçı olarak Ahmet Haşim, sone tarzında şiirler yazmışsa da bundan çabuk vazgeçmiştir.