SİYAH İNCİLER'DEN
Bazen sevdiklerimizi kaybettiğimiz ölüm günleri gibi mağmum (gamlı) günlerde ruhumu bu birbiriyle yaşayan insanların arasında kimsesiz, hiçbir kimsesiz olduğumun melâli (sıkıntısı) istilâ eder (kaplar); beni elemlerim (acılarım), kimsesizliklerimle yapayalnız bırakıp giden rabıtalarımın (bağlantılarımın) arkasından bütün matemlerimi (üzüntülerimi) düşünürüm; hepsinden ayrı birer sürur-ı muvaffakiyet (başarı sevinci) hissederim.
Kendimi bu sevenlerin, sevilenlerin arasında anasız, babasız, hattâ bir refikasız (eşsiz), beni seven bir refikâsız, hiçbir kimsesiz bulmaktan vahşi zevkler duyarım; sefil ve serseri, makhur (kahra uğramış) ve perişan sürüklediğim bu bîkes (kimsesiz) bu garip, bu marizül âmâl (emelleri hasta) hayatıma bir düşman gibi gayz-âlud (öfkeli) bir hande-i sâr (öç alma gülüşü) ile bakarım.
Bilmem ki kimin intikamını kimden almak isterim?
(Mehmet Rauf, Siyah İnciler)