Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

 

 Üslûbun bir niteliği olarak şiir ve nesirde kelime ve cümle­lerin, âdeta bir mûsiki tesiri yapacak şekilde ardarda getirilmesi ile sağlanan uyum.

Ahenk, Ta'lîm-i Edebiyattan (1879) beri, yenileşme devri Türk edebiyatında harmonie karşılığında üslûba ait bir özellik olarak edebiyat nazariyesi kitap­larında yer almış bir terimdir. Ondan önce müstakil bir konu halinde ele alın­mamış olan ahenk mefhumunu, eski belâgatta bazı yönleriyle kısmen fesa­hat sözü karşılar gibidir. Klasik bela­gatta da ahenk konusu insicam, tecânüs teellüfve selâsetterimleriyle ifa­de olunmuş, ahengi bozacak tenâfur,kesreti tekrar, tetâbu-i izâfât, garabet, lüknet, kıyasa muhalefetgibi arızalar da ahenk konusunun tamamlayıcısı ola­rak kabul edilmiştir. Ahenk kelimesinin bir belagat terimi olarak mazisi bulun­madığından Süleyman Paşa harmonieyi"insicam ve ittisak" sözü ile ifadeye ça­lışmıştır. Recâizâde ise devrinde daha çok mûsiki terimi olarak kullanılan ahenk kelimesini "harmonie" karşılığın­da tek başına değil, "âheng-i selâset" terkibi ile vermiştir. Öte yandan insicam ve selâset konusunun eski belagatta da tek başına ve ayrıntılı bir şekilde ele alınmadığını belirtmek gerekir.

Ahengin, Tanzimat'tan sonra belagat ve edebiyat nazariyesi alanında eser yaz­mış müelliflere göre "kelimede ahenk", "cümlede ahenk" ve "taklidî ahenk" ol­mak üzere üçe ayrıldığı görülmektedir. Fakat yazarların hepsi bu tasnifi aynen benimsemediği için ahenk konusunda bazı farklı görüşler de ileri sürülmüş­tür. Hatta günümüze doğru gelindikçe bu farklılık daha da artmış,kelime ve cümledeki âhenge "selâset" diyenler bu­lunduğu gibi ahenk, selâset, âheng-i taklidî, insicam terimlerini müstakil ola­rak ele alan yazarlar da olmuştur. Esa­sen bu çeşit karışıklıklar, ahenk konu­sunun klasik belagat kitaplarında müs­takil bir mefhum halinde incelenmemesinin tabii bir neticesidir.

Mûsikide makam ne kadar önemli ise edebî eserde de ahenk o nisbette ge­reklidir. Çok güzel fikirler ahenksiz bir ifade yüzünden zayıflar ve muhatap­ta istenen tesir sağlanamaz. Bu sebep­le bir fikir veya duygu ifade edilirken ahenkle tamamlanmalıdır. Hatta bazı durumlarda fikirler ve duygular kulak vasıtasıyla ihsas ettirilir. Çok defa konu ile ahenk arasında da bir ilgi kurulmak­tadır. Şiirde ahengi sağlamaya birinci derecede yardımcı olan vezin ve kafiye­dir. Bunun için nesirde ahenk daha güç sağlanır.

Çeşitli tarz ve vasıtalarla elde edilen ahengin taklidî denilen ayrı ve özel bir türü de vardır. Taklidî ahenk eşyayı, varlıkları ve hadiseleri seslerle taklit ve tasvir etmeye denir. Şiirde ve mensur şiirde daha çok görülen ve uygun düşen bu ahenk tabii olmalı ve zorlama hissi vermemelidir. Ayrıca bütün bir edebî eseri taklidî ahenkle doldurmak doğru değildir ve bu durum metni okunmaz hale getirir. Şeyh Galibin, "Güm güm öter âsmân sadâdan/Güm-geşte zemîn bu maceradan" beytinde gök gü­rültüsü ilk mısrada "güm güm" kelime­leriyle taklit edildiği gibi ikinci mısraın ilk kelimesi olan ve "kaybolmuş" mâna­sına gelen "güm-geşte"nin ilk hecesi de gök gürültüsünü hatırlattığı için gizli ve sanatkârane yapılmış taklidi âhenge bir örnektir. Nâmık Kemal'in "Vatan Kasidesi'ndeki, "Hakka doğru duralım er kişi niyyetine!" mısraındaki "er" kelime­sinin uzunca okunması, cenaze namazı kıldıran imamın sesini andırmaktadır. Yahya Kemal'in "Sessiz Gemi" şiiri de ahenkli ifadenin güzel bir örneğidir: "Artık demir almak günü gelmişse za­mandan/Meçhule giden bir gemi kal­kar bu limandan". Burada şair bir ge­minin kalkışını, demir alışını aruz vezni­nin de yardımıyla okuyuculara derinden hissettirmektedir.

Her dilin kendine mahsus bir ahengi vardır. Bu yüzden başka dillerden alı­nan kelimelerin de çok defa girdikleri dilde yeni bir ahenk kazandığı görülür. Dilde türetilecek yeni kelimelerde de dilin âhengine uymak gerekir. Şu halde ahenk konusunun, sözün öncelikle ses arızalarından kurtarılması yollarını gös­teren diğer belagat konularıyla yakın il­gisi olduğunu ve ahenkli bir ifade için bunların bilinmesi gerektiğini söylemek yanlış olmaz.Ahengi Bozan Durumlar. 1. Seslerin ku­lağı rahatsız edici durumda bulunması (tenâfur = cacophonie). a) Boğumlanma noktaları (mahreç) aynı veya yakın olan sesler bir kelime veya tamlamada top­lanırsa, genellikle ahengi bozan bir fo­netik hadise meydana gelir ki buna harflerde tenâfur (tenâfür-i hurûf) de­nir. "Çürütücülerce". "koşullaştırılmışlık" gibi. b) Ardarda gelen bazı kelime­lerdeki harfler arasında aşırı uyum ve benzerlik bulunması telaffuz güçlüğü meydana getirir. Bu kelimeler telaffuzu güç olduğu kadar kulak zevkini de tah­riş eder; buna da kelimelerde tenâfur (tenâfür-i kelimât) adı verilir. "Ey andelîb o gül uyumuşmuş ses istemez" mısraında olduğu gibi. 2. İsim tamlamala­rında zincirlenme. İkiden fazla ismin meydana getirdiği isim tamlamaları da (tetâbu-i izâfât) bazan ahengi bozabilir. Ahengi bozanlar bilhassa kurallı tamla­malardır. "Ahmed'in kitabının cildinin yaldızının parlaklığı" gibi. 3. Fiilimsiler (partisip ve gerundiumlar) ile bağlaçlar­da zincirlenme, a) Fiilimsilerde zincir­lenme bilhassa niteleyici kümelerin ar­ka arkaya gelmesinde görülür. "Demir kapıyı çalan Ali Bey burada mı? diye soran, burada olmadığını öğrenince içeri giren, uzun uzun onun aleyhinde konuşan, birden ayağa kalkan, şiddetle kapıyı çarpıp giden sen değil miydin?" örneğinde olduğu gibi. Resmî yazılarda buna çokça rastlanmaktadır. Ayrıca, "Koşarak, vaveyla kopararak, gözyaşı dökerek, annesinin boynuna atılarak anlatmaya başladı" cümlesinde görül­düğü gibi farklı fiillerden aynı kalıba göre yapılan zarf-fiillerin bir araya gel­mesi de ahengi bozmaktadır, b) Birden fazla bağlacın ardarda kullanılmasıyla da ahenk bozulur. "Amma ki eğer göreydi inşân / Birden bulamazdı onda noksan" beytinde olduğu gibi. 4. Tekrar sıklığı (kesret-i tekrar). Anlam bakımın­dan katkısı olmadığı halde bir ifadede aynı kelimeye iki defadan çok yer ver­mektir. Tekrarın fazla oluşu ahenk yö­nünden bir kusurdur. "Yolda Ahmet Bey'e. Ahmet Bey'in kardeşine. Ahmet Beyin eşine, Ahmet Bey'in arkadaşları­na rastladım" örneğinde olduğu gibi. Ancak tekrar sıklığını bir edebî sanat olan tekrir ile karıştırmamak gerekir.

Bunlardan başka, kelimenin dil kai­delerine ve edebî kullanılış tarzına aykı­rılığından doğan kıyasa muhalefetin (muhâlefetün li'l-kıyâs) yanı sıra garabet, lüknet, ta'kid gibi ifade kusurları da bazı edebiyat nazariyesi kitaplarında ahengi bozan hususlar arasında ele alınmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA :

Em. Lefrance. Theoriquc et Pratique de Lit-lerature. Style et Composition. Paris 1839, s. 63-70: Recâizâde Mahmud Ekrem, Ta'lîm-i h.dehiyyât. İstanbul 1299. s. 171-190; AbdurrahmanFehmi.Tedrisâtı Edebiyye, İstanbul 1302. s. 65-83; Diyarbekirli Said Paşa. MTzâ-nuledeb. İstanbul 1305, s. 9-54; Muallim Na­ci.Islılâhâtı Edebiyye. İstanbul 1308, s. 129-132;Menemenlizâde Tâhir.Osmanlı Edebiya­tı. İstanbul 1310, s. 66-76;A. Pellissier.Princi-pes de Rhetorique Française. Paris 1894, s. 253-258; Süleyman Fehmi.Edebiyat. İstanbul 1328, s. 147-160; Reşid.tiazariyyât-ı Edebiy­ye. İstanbul 1328. I. 68-78, 81-84; M. Fuad Köprülü-Sehabeddin Süleyman.Mâ'lûmâtı Edebiyye. İstanbul 1330, I, 214-228: Muhyiddin. Yeni Edebiyat, İstanbul 1330. s. 118-134; AliŞeydi ve dgr..Musavver Dâiretü'l-maârif. İstanbul 1332. I. 410-41 1 ; Tâhirülmevlevî.Ede-biyal Lügati InşrK Edip Kürkçüoğlu). İstan­bul 1973. s. 17. 89. 162: Mecdî Vehbe-Kâmil el-Mühendis.Mu 'cemü'lmustalahâti'l'Ara-biyyc fi'l-luğa ve'ledeb. Beyrut 1979, s. 37. 51 ; M. Kaya Bilgegil. Edebiyat Bilgi ve Teorile ri I: Belagat. Ankara 1980. s. 23. 24. 26, 27, 28. 29. 30. 38. 40. 41 ;Kâzım Yetiş.Ta'ltm-i Edebiyyât'ın Rnetoriquc ve Edebiyat Nazari­yatı Sahasında Getirdiği Yenilikler ıdoktora tezi. 10811. İÜ Ed. Fak. Ktp.. nr. THT 35. I. 296, 302: a.mlf.. "Edebiyat Nazariyesi Sahasında Batıya Açılan İlk Kitap: Mebâni'l-inşâ", Meh­met Kaplana Armağan. İstanbul 1984, s. 306-316: Bedevi Tabâne.Mu'cemü'l-belâğâti'l-'Ara-biyye. Riyad 1982. I. 165-166; II. 643-647. 862-863: Meriç Ökten. "Aheng", TDEA. I. 49.

Kazım Yetiş

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

·      ŞİİR BİLGİSİ

·      ŞİİR HAKKINDA GENEL BİLGİLER KATEGORİSİ

·      ŞİİR MADDESİ-A.FUAT BİLKAN

·      ARUZ İLE ŞİİR YAZMAK

·      MANZUME VE ŞİİR FARKI 

SON EKLENENLER

Üye Girişi