Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

"BÜLBÜL" ŞİİRİNİN HİKAYESİ

Bursa’nın Yunan İşgaline Uğraması Karşısında Duyduğu Üzüntü ve Yazdığı “Bülbül” Şiiri

Daha önce belirttiğimiz gibi Akif, Kastamonu’dan Ankara’ya geldikten sonra Taceddin Dergâhına yerleşmişti. Ülkenin geleceği açısından çok zor günler yaşanıyor, ıstıraplı günler arka arkaya sıralanıyordu. Çok az sayıdaki insandan başka herkesin morali bozulmuş, ümitler tükenmeye yüz tutmuştu. Nasıl tükenmesin ki. Batıda İngilizlerin tam desteğini alan Yunanlılar hiçbir zaman unutulması mümkün olmayan pervasız vahşetler yaparak ilerliyor, Güney vilâyetlerimizde Fransız destekli Ermeni Çeteleri, Doğuda Ermeniler adeta dehşet saçıyor; bu arada İstanbul’un fetva ve telkinler karşısında ne yapacağını bilemeyen ve aldanan bazı şaşkınların Anadolu’nun çeşitli yerlerinde başlattıkları iç isyanlar ortalığı kasıp kavuruyordu.

Böyle bir ortamda Yunan askerleri 8 Temmuz 1920’de Osmanlı Devletinin ilk payitahtlarından Bursa’ya girdiler. Bursa’nın işgalinden 2 gün sonra 12 Temmuz 1920’de Hâkimiyeti Millîye gazetesinde “Bahtsız Bursa” başlıklı bir yazı ile Yunanlıların burada yaptıkları vahşeti gözler önüne serdi. Yazıda şöyle deniyordu. “...Bahtsız Bursa, artık altı yüz senedir gönül verdiği Türkün sesinden uzak yabancı bayrakların gölgesinde sıtmalı bir halde kurtuluş yolunu bekliyor. Kara Osman ‘in, Keşiş ‘in yamaçlarına yüksekten bakan türbesi artık bu, yeşil Türk beldesine sızışız başını uzatamaz. Başının üstünde parlayan bir Yunan satırı asılı. Günde beş defa bu fâni, toprak adamlarına ilk ümit sesini veren vakur minareler, minarelerinde cihat hutbeleri okunan camiler belki bir keyif için, bir eğlence için atılan bomba ve silâh seslerinin aksiyle inliyor. Nilüfer Sultan’ın asırlardır sönmeyen aşk fısıldayan türbesi, şimdi harap bir mezarlıktan başka bir şey değil, belki de bir penceresi bir Ayasofya eder denen Türk mabetleri yıkılıyor.”

Bursa’nın kaybedilişi 10 Temmuz 1920’de TBMM’nde gündeme geldi. 31 Mebus tarafından verilen bir önerge ile oturuma 20 dakika ara verilmesi ve Riyaset Kürsüsünün üzerinin kara bir örtü ile örtülmesi teklif edildi. Aynı gün Burdur Mebusu İsmail Suphi Bey de Yunanlıların Bursa’da yaptıkları kötülükler hakkında bir önerge verdi, bir de konuşma yaptı. “...Yunanlılar Bursa’ya giriyorlar, eşrafı Ulucami caddesine diziyorlar. Siz, Bursa’yı bizden zapt ettiğiniz zaman bizden şu kadar kız aldınızdı, onları bize vereceksiniz diyorlar, o kadar kız alıyorlar ve bunları palikaryaların kollarına vererek eşrafın önünden geçiyorlar... Efendiler, Nilüfer Sultan’ın kabrini, vaktiyle sen bir Türk’e vardın diye yedi asır evvelki vak’ayii affetmeyerek bombalıyorlar.”

Bu kara haberler bütün millet fertlerini olduğu gibi, Mehmet Akif’i de derinden sarsıyordu. Duyduğu acı haberlerin parçaladığı hassas kalbinin sızılarını, karargâh haline getirdiği Taceddin Dergâhı’nda “BÜLBÜL” adını verdiği şiirinde dile getirdi.

Akif, bu eserini yakın dostu Hasan Basri (Çantay)’e ithaf etti. Hasan Basri Çantay Bülbül’ün yazılışı ile ilgili şunları nakleder: “1337 (1921) malî yılının Mayıs iptidalarında idi, Ankara’da idik. Üstâd alessabah bize geldi, yazdığı bir şiirini okuyacağını müjdeledi ve okudu. Bu, (Bülbül)dü. Beğenip beğenmediğimi sordu; “anlayamadım, lütfen bir daha ...” dedim. Tekrar okudu. Kendisine acizane, şu kanaati arz ettim: “Üstâd, Bülbülünüz Gülistanı asarınızın en bedii ve coşkun bir dilidir. Dedi ki bunu size ithaf ettim.” O zamanlar Yunan işgali altındaki memleketlerimizden, hele Bursa ve Balıkesir’den çok elim haberler alıyorduk. Tetkikine de imkân yoktu. Akif, işte bundan müteessir ve mülhem olarak “Bülbül”ünü yazdı...”

Akif’in en yakınlarından biri olan Eşref Edip’de Bülbül’ün yazılışı ile ilgili hatıralarını şöyle anlatmaktadır. “Üstad, Taceddin Dergâhı’nda bu şiiri yazarken (9 Mayıs 1337) Yunan ordusu Yalova, Gemlik civarında Müslüman köylerini yakıyor; İzmit’te çoluk çocuğu bir haneye doldurarak ateş ediyor; Müslümanların burun ve kulaklarını kesiyordu. Gonaris, İngiliz gazetelerine vuku bulan beyanatında-biz Ehl-i Salib harbi yapıyoruz-diyordu. “

Şiiri yorumlayan Nihad Sami Banarlı, “Bülbül” şiirinde kelimeler ağlıyor, millet ise kan ağlıyordu. Bakışlar nerede bir al görseler, şiddetle ürperiyor, her alı bayrak sanıp onun geleceğinden endişe ediyordu. Acaba bütün Balkanlar’da, Kafkaslarda ve dünkü yurdun daha nice köşelerinde olduğu gibi, bu bayrak vatanımızda da bir gün sönecek miydi?

Yrd. Doç. Dr. Osman AKANDERE

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

İSTİKLÂL MARŞI VE MARŞIN AÇIKLANMASI

İSTİKLAL MARŞI PROGRAMI

ATATÜRK’ÜN İSTİKLAL MARŞI İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ

MEHMED ÂKİF ERSOY

MEHMED AKİF'İN ÖLÜM HİKÂYESİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi