Azametli bahtsız kıtanın, şanlı ve talihsiz bir devletin değerli evlatlarıydı onlar. Kosova'da, İstanbul'da, Belgrat'ta, Nigbolu'da destansı mücadeleler verdiler. Sırası gelince de Viyana önlerine dayandılar. Aşk ve şevklerinde azalma olunca geri çekilmeler baş gösterdi. Yüzyıllarca huzurla yönetilen topraklar bir bir veda etmeye başladı Devlet-i Osmaniye'ye. Ve iş I. Dünya Savaşı'nda ölüm-kalım noktasına kadar vardı. Asırlardır Âlem-i İslâm'ın bayraktarlığını yapan şanlı devlet, yok olma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Ama o devletin ciğerpareleri boş durmadı. Çanakkale, Sarıkamış, Yemen, Kut-ül Amare, Süveyş, Hicaz'da bir hilal uğruna toprağın bağrına düştüler. Kimler yok tu ki aralarında. Diyarbakırlı Rojat, Erzurumlu Mutiullah, Urfalı Devran, İzmirli Mehmet, Rizeli Dursun, Sivaslı Haydar, Giritli Rauf, Kırımlı Faik, Prizrenli San, Trablusgarplı Abdülhamit... Türk, Kürt, Arap, Laz, Gürcü, Çerkez, Arnavut, Makedon, Boşnak, Romen... Irkın ne önemi vardı ki, dava bir olduktan sonra!
Tarihimiz destansı mücadelelerle bezeli. Birçok savaşın altında hüzün, insanüstü gayret, fedakârlık, civanmertlik bulmak mümkün. 1915-1916 yıllan arasında Gelibolu Yarımadası'nda gerçekleşen, Osmanlı Devleti ile İtilaf devletlerini karşı karşıya getiren Çanakkale deniz ve kara savaşları da bunlardan biri. Üç kıtada hüküm süren bir devletin son nefesinde yazılır Çanakkale destanı. Fizikî anlamda küçük, jeopolitik anlamda büyük toprakların savunması için binlerce Mehmet toprağın bağrına düşer. Ve I. Dünya Savaşı'nın en kanlı cephesi olur bu küçük yer. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İbrahim Güran Yumuşak, I. Dünya Harbi'nde Osmanlı Devlerimin toplam zayiatının (şehit, yaralı, kayıp, esir) bir milyona yakın olduğunu, bunların üçte birlik kısmının Çanakkale'de verildiğini anlatıyor. İstanbul'un kilidi olarak görülen Çanakkale büyük bir ruh ile müdafaa edilir. Bu sebeple mücadeleye Anadolu'nun tüm vilayetlerinden Mehmetçik katılır.
Zorlu savunmada hemen hemen her il şehit verir. İbrahim Güran Yumuşak, şehirlere göre şehit sayısını şöyle açıklıyor: "Çanakkale Savaşları'nda en çok şehit veren il 3274 ile Bursa. Balıkesir 3003, Konya 2683, Kastamonu 2527, Denizli 2258, Manisa 2174, Çanakkale 1787, Ankara 1772, Aydın 1746, İzmir 1720, Trabzon 175, Kayseri 771, Diyarbakır 49, Erzurum 109, Urfa 383, Nevşehir 525 şehit verdi."
Savaşa sadece Anadolu topraklarından değil Osmanlı Devleti'nin terk etmek zorunda kaldığı diyarlardan da katılanlar olur. Kosova, Bosna, Arnavutluk, Üsküp, Trablusgarp, Trablus, Tebriz, Şam bu diyarlardan sadece birkaçı. Muharebeye Sırp hâkimiyetinde olan Kosova'dan yoğun bir katılım gerçekleşir. Yeni Pazar, Yeni Varoş, İpek, Gora, Prizren, Priştine, Üsküp ve Kalkandelen taburları destek verir. Doç. Dr. Yumuşak'ın verdiği bilgiye göre, Anadolu dışından Çanakkale'ye gelip şehit düşenlerin sayısı ise şöyle: "Suriye-Filisrin: 787, Lübnan-Irak: 117, Arabistan-Yemen: 10, Libya-Tunus-Mısır: 23, Afganistan-İran-Kafkasya: 11, Yunanistan: 45, Bulgaristan: 21, Arnavutluk: 27, Makedonya: 31, Kosova: 65."
ÇANAKKALE'DEN ALINACAK EN BÜYÜK DERS: KARDEŞLİK
Türkiye'den savaşa katılanların etnik unsurlarına baktığımızda, resmî kaynakların bunları ayırmadığını görüyoruz. Çünkü asırlardan beri etle kemik gibi halklar, İstanbul'un fethinde, Viyana önleri, Kosova meydanı ve Çaldıranda bir arada olduğu gibi Çanakkale, Sarıkamış ve Yemen'de de omuz omuzaydı. Dolayısıyla Türkiye'deki her etnik kimlikten şehit, Çanakkale topraklarında yan yana yatıyor. Yazar Vehbi Vakkasoğlu'na göre Çanakkale Savaşları, birlik ve beraberliğin yenilmez bir güç olduğunun ispatı. Vakkasoğlu, bunu anlamlı bir örnekle dile getiriyor: "Orada Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Laz, Çeçen, Boşnak gibi Devlet-i Aliye içindeki bütün tebaa, yan yana ve gönül gönüle mücadele etti. Balkan Savaşı gazisi Boşnak Şükrü Binbaşı'nın annesiyle olan diyalogu, iman gayretinin bütün etnik aidiyetleri nasıl aşıp geçtiğini çok net anlatır bize. Annesi, 'Oğlum, yaralama yeni iyileşti. Ne işin var şimdi Çanakkale'de?' diyerek onu durdurmaya çalışır. Oğlu ise şöyle karşılık verir: 'Anneciğim, Çanakkale İstanbul'un kilididir. Eğer o kilit kırılırsa, sade payitaht değil, ırz, namus, din, iman hepsi birden payimal olur. Seni de burada (Üsküp) koruyabilmem için Çanakkale'ye gitmem gerekiyor.' Şükrü Binbaşı, savaşta şehit düşer."
Sadece Müslümanlar değildir Çanakkale'de vatan savunmasında bulunan. Rum, Ermeni ve Süryani olan gayrimüslimler de cephelerde vatan müdafaası için çarpışır. Genellikle cephe gerisinde yardımcı birliklerde görev yapan bu askerlerden. Genelkurmay Başkanlığı’nın kayıtlarına göre 100'ü hayatını kaybeder. Vehbi Vakkasoğlu, bunlardan birinin 57. Alay doktorlarından Dimitriyati olduğunu belirtiyor. Savaşta yaralanan Dimitriyati, kan kaybından ölmek üzere olduğu bir anda, yanındaki sıhhiye çavuşuna dönerek, "Bak Ali! Şimdi ben ölünce, gavur mavur diye düşünüp, başka bir yere gömmeyesiniz. Ben burada şehit Mehmetçiklerle koyun koyuna olmak istiyorum." diyerek gelecek nesillere örnek olur.
Hikâyelerden de anlıyoruz ki sadece kahramanlık ve fedakârlık değil, şanlı mücadelede galip gelen en önemli erdemlerden biri de kardeşlikti. Vehbi Vakkasoğlu da Çanakkale'de alınacak en büyük dersin kardeşlik olduğu fikrine katılıyor: "Çanakkale, insanların ya dinde kardeşimiz ya da yaratılışta bir eşimiz olduğu bilinci verir. Zafer, bu bilinçle, tek yürek, tek bilek olmuş insanların şahlanışıdır. Eğer orada, ırkçılık, etnik kimlik ön plana çıksaydı, ne o birlik sağlanabilir ne de öyle muhteşem bir başarıya imza atılabilirdi. Almamız gereken en önemli ders; ırkçılığa asla pirim vermemektir. İnsan kendi seçimi ve eseri olmayan bir halinden dolayı övünmemeli ya da aşağılanmamak Zira üstün ırk yoktur. Üstünlük, geldiğimiz kökten değil, ancak ahlâklı ve dürüst olmakla kazanılır. Bu inancın sonucu olan Çanakkale yıllar geçse de bize birlik, bütünlük ve kardeşlik dersi vermeye devam ediyor."
Çanakkale Savaşı'ndan alınacak birçok ders vardır şüphesiz. Doç. Dr. Yumuşak, ırkçılık söylemlerinin yükselmeye başladığı günümüzde Çanakkale'deki ruhu iyi anlamak gerektiğini ifade ediyor: "Çanakkale Zaferi'nde her kesimin kendisinden bir parça bulması mümkün. Kurşunun etnik kimlik tanımadığı, Türk'ün, Kürt un, Laz'ın, Arap'ın omuz omuza mücadele verdiği, dindarlar için hilafetin korunduğu, milliyetçiler için vatanın müdafaa edildiği bir yerdir Çanakkale. Dolayısıyla tüm etnik ve ideolojik kesimler bu zaferde kendilerini bulur ve haklı olarak onu sahiplenir. Çanakkale Zaferi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının en büyük paydasını oluşturan ortak bir değeridir. Bu nedenledir ki Çanakkale, Türkiye'dir."
Tıpkı diğer cephelerde olduğu gibi Çanakkale'de de 'Bedrin Aslardan' misali omuz omuza vuruşanlar yine Türkler, Kürtler, Araplar, Çerkezler, Arnavutlar, Lazlardan başkası değildi. Ankara, Afyon, Adana, Batum, Zaho, Buhara, Yemen, Hindistan, Trablusgarp, Cezayir'den koşup gelenler şu an 'toprak diyerek basıp geçtiğimiz' yerlerin altında yatıyor. Onlar, kurtardıkları vatanın harçlarını oluşturan kardeşliği, yıllar geçmesine rağmen hal diliyle anlatmaya devam ediyor,
CİHAN YENİLMEZ, YENİ BAHAR 15 MART 2012
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.